Bir vatandaş olarak en küçük beklentimizin devletin asli görevi olan güvenliğimizi sağlamasını beklemek diye düşünüyorum. Aslında beklenti olarak da sayılması yanlış olur çünkü her devlet vatandaşını korumak ve toplumun huzurunu sağlamakla yükümlüdür.

Son günlerde haberlerimiz kadına şiddet ve kadın cinayeti başlıkları ile gündemde. Ne acı ki, ülkenin yarısından fazlasının kadın olduğu bir toplumda kadına şiddetin her gün biraz daha normalleştiğine seyirci kalıyoruz. Ve yine ne acı ki yardım çığlıkları ile kadınlarımızı korumaya çalışıyoruz. Çoğunun sesini bile duymuyoruz adlarını da birkaç güne unutuyoruz..

Eskiden şiddetin temellinin eğitim olduğunu sanırdım ama artık öyle olmadığına eminim en azından okulda ki eğitim değil temeli. Şiddetin temeli herkese göre farklı olsa da bence temeli sevgisizlik ve nefret hissi ile büyümek. Kalbinde sevgi ile büyümeyen her çocuk ileride potansiyel bir şiddet taraftarı oluyor. Bu yüzden ailelere çok fazla görev düştüğünü düşünüyorum. Toplumun kültürel derslerin eğitimine değil de vicdani ve insani duyguların eğitim ve yönetimine ihtiyacı var..

Son günlerde yaşanılan kötü olaylar yalnızca ve yalnızca vicdansız ve cani insanların yapabileceği türden şeyler. Bu yüzden illa bir eğitim vereceksek topluma buna insani olan tüm duygulardan başlamalıyız..

Haftanın gündem sorusu kadınlaraydı.
-Kendinizi güvende hissediyor musunuz? Diye sormuşlar.
Bu ülkenin bir kadını olarak bende cevap vermek istiyorum..
-Maalesef ki hayır. Daha kötüsü de bu soruya evet diyebilecek bir kadın bile yok etrafımda..


Toplumsal yargılar, geri kafalı düşünce tarzları, sevgisiz ailelerin yetiştirdiği sosyopatlar, türlü suçu işlemesine rağmen halen dışarda özgürce gezen suçlular ve sabaha kadar sıralayabileceğimiz bir sebep listesi biz kadınların özgürlüğüne ve güvenliğine gölge düşürmek için yeterli.

O kadar gülünç bir durumdayız ki sahip olduğumuz özgürlüğe ulaşmak için bedel ödemek ve savaşmak zorundayız. Neden? Sırf kadın olduğumuz için..

Hiçbir alev topu bir anda oluşmaz. Zamanla üstüne koyula koyula büyür. Bizde şu ana kadar hayatta ki en önemli hakkı olan yaşam hakkı elinden alınmış her kız kardeşimiz için çığ gibi büyüyen hareketin bir parçası olmalıyız. Kaldı ki bunun için toplumun her ferdinin elini taşın altına koyması gerek. Anneler babalar çocuklarını eğitecek, kadınlar birbirini destekleyecek, okullar ve devletin tüm sosyal kurumları üzerlerine düşen sorumluluğun farkına vararak daha fazla özenle çalışacak.
Özellikle erkeklere çok fazla rol düşüyor. Ben bu sorunun bir parçası değilim, ben şiddet göstermiyorum ben taciz etmiyorum diye arkalarına yaslanıp bir şey olmamış gibi davranmamalılar. Biz kadınlarla en ön sırada ne gerekiyorsa yapmalısınız, susan ve ses çıkarmayan herkes bu cinayetlerin bir ortağı çünkü..

Belli ki ülkece bir şeyler yanlış yapılıyor ve biz her gün bir kadınımızın cinayet haberine uyanıyoruz. Bir insanın bir kadının bir çocuğun hayatı bu kadar ucuz olmamalı..

Belki bir günde olmayacak istediğimiz toplumsal hareket ve güvenlik ama ben bu ülkede bir şeylerin hala değişebileceğine dair inancımı yitirmek istemiyorum..