Hani şu eskimeyen evler…

Her mahallenin bir ara sokağında rastlanır mutlaka.

Bahçeli…

Tek katlı…

İlgimi çeker her biri…

Hatta bulsam bir tane, taşınır, yaşarım dediğimde, “Kardeşim ben korkarım” der…

Dışı eski olsa da içi bakımlı olacak diyerek kendimi açıklamaya çalıştığım da çok oldu.

Yok vallahi bayılıyorum.

Eski ama eskimeyen evlere…

Dışı eski, içi bakımlı evlere…

Bir tanesine rastladım benim evin orada…

Öyle estetik bir çatı…

Binayı pembeye boyasan çocukların masal şatosu bile olur inanın!

Şöyle bir durdum geçerken…

Evi okudum.

Bu evin içerisinde neler yaşandığını bir düşündüm!

Derbeder gördüm.

Acılarını çekip sessizliğine gömülen insan gibi…

Konuşmaya, anlatmaya takati kalmayan insan gibi…

Merdivenlerin de çok çocuk koşmuş da evden çıkarken gözyaşlarıyla uğurladığı belli…

Görmesem de bir merdiveni mutlaka vardır.

Değil mi?

Çok şeye şahit olduğu kırışıklıklarından okunuyor.

Ev de eskir kardeşim kederden…

O da ağlar…

O da çöker…

Çökmüş bu ev…

Yaşanmışlıklar yormuş belli…

Öyle mahzun, öyle boş karşılıyor geleni, geçeni…

Ağlayamıyor ama…

Çok ağlamış zamanında…

Ağlamaktan harap olmuş…

Artık derin bir dinginlikle izliyor.

Yaşamı…

***************************

Kuantum Özge der ki:

“Teşekkür et evrene sunduğu bütün güzellikler için.”