Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Terör örgütlerinin Suriye topraklarında ki faaliyetlerine son vermeleri şart" Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Terör örgütlerinin Suriye topraklarında ki faaliyetlerine son vermeleri şart"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temaslarda bulunmak üzere geldiği Malezya’da Yeni Yüzyılda Türkiye-Malezya Stratejik İşbirliği toplantısı kapsamında kamu çalışanları ve üniversite öğrencilerine hitap etti. Putrajaya Uluslararası Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen toplantıda konuşan Erdoğan, Türkiye ile Malezya'nın geçen yıl diplomatik ilişkilerin tesisinin 60'ıncı yıl dönümü olduğunu belirterek, "Ülkelerimiz arasındaki bu yakın ve dostane ilişkilerin gelecekte de her alanda ivme kazanarak çok daha güçlü bir şekilde sürmesini temenni ediyorum. Malezya ziyaretimizi bölgesel ve küresel gelişmeler bağlamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Üretim-tüketim-dağıtım alışkanlıkları kökten değişirken, eş zamanlı olarak dünyamız yeni bir paylaşım kavgasına doğru sürükleniyor. Bu değişim fırtınası küresel ölçekte siyasi, sosyal ve ekonomik birtakım kırılmaları da beraberinde getiriyor. Bu süreçte ülkeler arasındaki rekabetin daha yıkıcı hale geldiğini, kutuplaşmanın daha da arttığını, korumacı ve tek taraflı yaklaşımların rutinleştiğini müşahede ediyoruz. Burada öncelikle bir hususun tespitinin iyi yapılması gerekir. Küresel sistemin banileri İkinci Dünya Savaşı'nın galipleridir. Beynelmilel münasebetlerden ekonomi, finans ve ticarete kadar birçok alanda oyunun kurallarını belirleyenler de aynı ülkelerdir. Son 80 yıldır doğudan batıya aktarılan yer altı ve yer üstü kaynaklarının önemli bir kısmı yine bu ülkelerin ekonomik, siyasi ve askeri gücünü desteklemek, halklarının refahını finanse etmek için kullanılmıştır. Elimizi vicdanımıza koyup lütfen şu sorulara cevap verelim. 1960'larda başlayan bağımsızlık hareketlerinin önünün bir müddet sonra askeri darbelerle kesilmesi tesadüf müdür? Soğuk Savaş'ın iki ana aktörü arasındaki bilek güreşinin kurbanlarının genellikle mazlum milletler olması sadece rastlantı mıdır? Büyük güçlerle ticari ilişkilerini daha dengeli, daha adil bir noktaya çekmek isteyen liderlerin alaşağı edilmesini masum görebilir miyiz? Bugün dünya nüfusunun yüzde 55'inin toplam gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 1,3 ise bunda sistemden kaynaklanan bir sorun yok mudur? Hasbelkader Kuzey Amerika'da doğan bir çocuğun, Afrika'da yaşayan 70 çocuktan daha fazla imkana sahip olmasını normal karşılayabilir miyiz? Karşılaştırmaları ve örnekleri çoğaltabiliriz. Haklıyı, mazlumu, zayıfı değil, güçlüyü, zorbayı, seçkini, zengini koruyan bu yapının aynı şekilde devam etmesi doğru da mümkün de değildir. Çünkü adaletin olmadığı, adaletin vahşi çıkarlar uğruna rafa kaldırıldığı bir yerde insanlık adına barış, huzur ve kalkınma olmaz" ifadelerini kullandı.

"Herkesi kucaklayan, adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin inşası tercihten öte zorunluluktur"
"Bundan 80 yıl öncesinin olağanüstü şartlarında insanlığa biçilen bu elbise, dünyamıza artık çok dar geliyor" diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bunun da işaretlerini geniş bir yelpazede görüyoruz. Son dönemde giderek artan dayatmaları, imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendiriyoruz. Haklı olanın güçlü değil, gücü elinde bulunduranın her zaman haklı çıktığı bu adaletsiz düzene itirazımızı her zeminde açıkça dile getiriyoruz. Türkiye olarak biz şuna inanıyoruz, her şeyden önce nüfusu yaklaşık 2 milyarı aşan İslam aleminin temsil edilmediği bir yapının kendisi adil olmadığı için adalet de dağıtamaz. Dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapının güvenlik dağıtması, küresel istikrar ve barışa hizmet etmesi elbette beklenemez. Aynı durum, küresel yönetim sisteminde temsil imkanı bulamayan diğer gruplar için de geçerlidir. Dolayısıyla ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe sorunların çözümü için yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacımız var. Herkesi kucaklayan, adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin inşası tercihten öte zorunluluktur."

"Altta kalanın canının çıktığı bir yerde yalnızca keder olur, gözyaşı ve acı olur"
"Dünya beşten büyüktür" şiarının, bu yeni düzen arayışlarının sembollerinden biri haline geldiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu idealin kuvveden fiile çıkmasının öncelikle zihinlere vurulan prangaların parçalanmasıyla olacağını dile getirdi. Erdoğan, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Çatışmaların değil barışın, korkunun değil güvenin, terör ve şiddetin değil huzurun, yokluğun değil refahın egemen olduğu bir dünyanın inşa edilebilirliğine evvelemirde bizim inanmamız gerekiyor. 'Daha adil bir dünya mümkün' derken esas itibarıyla buna dikkat çekiyoruz. Mevcut sistemden çıkar sağlayan 'imtiyazlılar kulübü' bunu istemese de ekonomik, ticari, sosyal ve uluslararası temsil bakımından daha adil bir dünya mümkündür. Gerçek manada bir değişimin yaşanabilmesi için sadece kendi maruz kaldığımız adaletsizliklere itiraz etmemiz yetmez. Kendi hakkımızı savunurken başkalarının yaşadığı haksızlık ve acılara da gönlümüzü açma cesaretini gösterebilmeliyiz. Unutmayalım ki, altta kalanın canının çıktığı bir yerde yalnızca keder olur, gözyaşı ve acı olur. Biz Türkiye olarak işte böyle bir bakış açısıyla hareket ediyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun farkındayız ve bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmenin mücadelesini veriyoruz."

"Ticaret hacminde ortaya koyduğumuz hedeflere uygun olarak 2024'te 5 milyar doları aştık"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Asya'nın artan öneminin de bilinciyle 2019'da ilan edilen "Yeniden Asya" vizyonu kapsamında kıtayla bağları ve iş birliğini kuvvetlendirmeyi amaçladıklarını söyleyerek, "Aradan geçen 5 yılda bu manada önemli gelişmeler kaydettik. Bu açılımımızda Malezya'nın her zaman müstesna bir yeri oldu. Malezya ile ilişkilerimizi 2014 yılında Stratejik Ortaklık seviyesine, 2022 yılında da Kapsamlı Stratejik Ortaklık düzeyine yükselttik. Halklarımız arasındaki köklü ve yakın ilişkilere yakışır şekilde iş birliğimizi somut adımlarla tahkim etmeye başladık. Bizim için Malezya 35 milyona yaklaşan nüfusu, dinamik ekonomisi ve yetişmiş insan kaynağıyla bölgesindeki öncü ülkelerin en başında yer alıyor. Münasebetlerimizi, teknolojik iş birliği ve ortak üretim vizyonuna dayalı bir yaklaşımla geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu vizyonumuzun meyvelerini toplama aşamasına geldik. TUSAŞ Malezya, 100'den fazla Malezyalı genç mühendise çalışma imkanı sunan etkin bir tesis haline dönüştü. Savunma sanayi firmalarımızın iş birliğiyle ikinci parti kıyı görev gemileri inşa edilmeye başlandı. ANKA İHA'lar konusunda önemli iş birliğimiz var. Ticaret hacminde ortaya koyduğumuz hedeflere uygun olarak 2024'te 5 milyar doları aştık. Ticareti dengeli şekilde 10 milyar dolara taşımayı hedefliyoruz. Yarı iletken teknolojilerinden otomotive, uçak teknolojilerinden sivil amaçlı simülatöre her sektörde iş birliğimizi artırmak, farklı alanlarda Malezya ile birlikte yol almak istiyoruz. Ülkelerimizin, Asya ve Avrupa'ya açılan kapılar olma gibi müstesna bir özelliği var. Bu bakımdan, aramızdaki hava yolu bağlantılarının daha da güçlenmesini arzu ediyoruz. İkinci en büyük havalimanımız Malezya Havalimanları İdaresi tarafından işletildiğini düşünürsek Türkiye-Malezya arasındaki iş birliği güçlü bir şekilde gelişiyor" ifadelerine yer verdi.
Bölgedeki en büyük Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nin katkıları ile önemli adımlar atıldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İki ülkenin birbirine duyduğu bu derin muhabbeti yeni nesillere aktarmayı bir görev biliyor, bunun için gerekli altyapıyı ve imkanları oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir dönem ülkemizdeki yasakçı ve baskıcı uygulamalardan muzdarip olan gençlerimiz Malezya'ya gelmiş, buralarda yüksek tahsil görmüşlerdi. Hükümetlerimiz döneminde eğitime çok büyük yatırımlar yaptık. Türkiye'de özellikle eğitim alanında ciddi imkanlar geliştirdik. Dünyanın 190'ı aşkın ülkesinden 340 bine yakın uluslararası öğrenciyi, sayısı 208'e ulaşan Türk üniversitelerinde misafir ediyoruz. Burada genç öğrenci kardeşlerimi de ülkemizdeki bu eğitim imkanlarından yararlanmaya davet ediyorum" dedi.

"15 ay boyunca aralıksız süren bu çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük"
İsrail'in soykırım uyguladığı Gazze'de, katliamların başladığı ilk günden itibaren çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüklerini dile getiren Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"BM Genel Kurulu dahil tüm platformlarda, İsrail'in devlet terörüne dikkat çektik, zulmü lanetledik, Filistin'in haykıran sesi olduk. Gazze'ye gönderdiğimiz 100 bin tonu aşan insani yardımın yanı sıra İsrail ile ticari ilişkileri tamamen durdurarak tepkimizi çok net ortaya koyduk. Saldırıların sona ermesi ve sorumluların uluslararası hukuk önünde hesap vermesi için de her türlü gayreti gösterdik. Elbette, 15 ay boyunca aralıksız süren bu çabalarımızdan dolayı çok baskı gördük, tehdit edildik, Siyonist lobinin itibar suikastlarına maruz kaldık. Ama hiçbir zaman zulme ve zalime boyun eğmedik. Gazzeli ve Filistinli mazlumları bir an olsun sahipsiz bırakmadık. Bu süreç, bizlere uluslararası sistemin acizliğini de gösterdi. İsrail'in Gazze'de, çoğu çocuk ve kadın 61 bini aşkın Filistinlinin hayatına mal olan katliamlarına BM Güvenlik Konseyi, biraz önce dile getirdiğim sebeplerden ötürü, maalesef 'dur' diyemedi. Bilhassa Batı dünyası, 471 gün süresinde çok kötü bir imtihan vermiştir. Yüzlerce gazetecinin katledilişini seyreden uluslararası basın kuruluşları ile insan hakları örgütleri de aynı şekilde Gazze sınavında sınıfta kalmıştır."

"Gazzeli kardeşlerimiz teslim olmadı, zalimler karşısında diz çökmedi, vatanlarını terk etmedi"
471 gün boyunca insani değerler ve uluslararası hukuk adına büyük bir çöküşe şahit olunduğunu ifade eden Erdoğan, "360 kilometrekareye sıkıştırılan 2 milyon insan, son asrın en vahşi, en barbar soykırımlarından birini iliklerine kadar yaşadı. Buna rağmen, 'izzet' kelimesinin gencinden yaşlısına, erkeğinden kadınına her birinde ete kemiğe büründüğü Gazzeli kardeşlerimiz teslim olmadı, zalimler karşısında diz çökmedi, vatanlarını terk etmedi. Direniş güçlerinin kahramanca mücadelesi sayesinde, İsrail stratejik hedeflerine ulaşamadı. Neticede, bizim de katkı verdiğimiz bir süreç sonunda, 19 Ocak'ta Filistin Direniş Hareketi Hamas ve İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varıldı. Ancak, İsrail'in hukuk tanımaz ve şımarık tavrını sürdürdüğünü görüyoruz. Filistinlileri, binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürgün etmeye yönelik tekliflerin, bizce ciddiye alınır bir tarafı yoktur. Filistin halkına ikinci bir Nekbe yaşatmaya, Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir. Burada asıl konuşulması gereken şudur; bakınız Gazze'de 61 binden fazla masum şehit oldu. Okullar, kiliseler, camiler, üniversiteler bombalandı. Gazze'deki binaların neredeyse yüzde 80'i yıkıldı. 50 milyon tonu aşkın devasa bir enkazdan bahsediliyor. Gazze'deki yıkımın mali faturasının 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu ağır faturanın müsebbibi de İsrail ve Netanyahu hükümetidir. İsrail, kendi başına bu faturayı mutlaka ödemelidir. İsrail yönetiminden, öncelikle sebep oldukları yıkımın bedeli tahsil edilmeli, bununla da Gazze'deki yeniden inşa süreçleri başlatılmalıdır. Tazmin edilmeyen her zarar, faili daha da azgınlaştıracaktır. İsrail'in onca yıkıma, onca acıya, katliama sebep olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesine izin verilemez. Dolayısıyla Netanyahu, 15 ay süren katliamlarına rağmen topraklarından kopartamadığı Gazzelilere yer arayacağına, Gazze'de yol açtığı 100 milyar dolarlık zararı tedarik edeceği kaynak aramalıdır" şeklinde konuştu.

"İsrail devleti ve haydut yerleşimciler tarafından gasbedilen evleri, arazileri, iş yerleri de hak sahibi Filistinlilere iade edilmelidir"
Türkiye'nin 6 Şubat 2023 depremlerinde büyük bir yıkım yaşadığını, 53 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini, 311 bini aşkın binanın kullanılamaz hale geldiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu vahim tabloya rağmen depremin üzerinden 2 yıl bile geçmeden enkazı kaldırdık, inşaatlara başladık ve şimdiye kadar 201 bin konutu teslim ettik. Bu yıl bitmeden 453 bin konut ve iş yerini teslim edeceğiz. Aynı inşa ve ihya başarısını Gazze'de de İslam dünyası olarak sergileyebiliriz. Çok kısa sürede Gazze'yi yeniden ayağa kaldırabiliriz. Yeter ki Gazzelilerin zaten hakkı olan bu para, İsrail'den tahsil edilsin. Aynı şekilde İsrail devleti ve haydut yerleşimciler tarafından gasbedilen evleri, arazileri, iş yerleri de hak sahibi Filistinlilere iade edilmelidir. Gazze'nin yeniden imarının yanı sıra, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz Filistin Devleti kurulması için de çabalarımızı artırmamız büyük önem arz ediyor. Tüm bunların, mazlum Filistin halkına hem bir kardeşlik vazifemiz hem de vicdan borcumuz olduğuna inanıyorum" ifadelerini kullandı.

Kaynak: İHA