AHDE VEFA - Dilek Özfidan
Bir çoğumuzun özlediği zamandır çocukluğumuz.
Farklıdır o zaman dilimdeki renkler, tatlar hatta mekânların büyüklüğü dahi.
Anılarımıza özlem duyduğumuzda, onlara yeniden kavuşmak istediğimizde çıkar gideriz çocukluğumuzun geçtiği mahalleye, okula.
Ama illaki ilkokulumuza. Orada öğretmenimiz vardır. Niyeyse diğer okullarımızda öğretmenlerimiz değil, hocalarımız olur birden. Oysaki hayat her an büyütür bizi. Kaç yaşında olursak olalım hep büyütür, hep bir şeyler öğretir. Öğrettiği en kıymetli şey de SEVGİdir bana göre. Tazecik öğretmenlerimizin bilgi ile parlayan ışıl ışıl gözlerinden gönüllerimize akan, paylaşıldıkça çoğalan SEVGİ.
Böyle bir sevgi, uzun yıllar sonra ilkokul sıralarında birbirinden habersizce, karşılıklı hayranlık duygusu taşıyan iki güzel insanı bir araya getirdi. Emekli Tuğgeneral Yavuz Özfidan ve Tepebaşı İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Faideci.
Özlem kokan derin birkaç muhabbetin ardından Eskişehir'in İlk temellerinin atıldığı, kurulduğu yer olan Şarhöyük'ü eski mahallelerini ve tabi ki mezun oldukları Şarhöyük (Bugünkü adıyla Korgeneral Lütfi Akdemir) İlkokulunu, ilk okullarını ziyaret etmek zamanı gelir.
Gözümün nuru nasıl da tatlı bir heyecan, telaş içinde. Günler öncesinden lacivert takım elbisesini hazırladı Yavuz Paşam. O küçücük siyah naylon önlüklü çocuklardan birisi bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin Generali, diğeri İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak okullarındaydı.
Gün örnek olmak, aydınlatmak, hedef koymak, paylaşmak, sevgiyi paylaşmak çoğaltmak, vefa göstermek öğretmek zamanı.
Okulumuzun yönetim ve eğitim öğretim kadrosu bir o kadar özenli. Öğrenciler pırıl pırıl, hayat dolu ve meraklı. Konferans salonunda karşılıklı, lezzetine doyamadıkları neşeli coşkulu bir sohbetle, meraklı zeka dolu sorularla kıymetlendi bu ziyaret.
Çocuklarımıza hayatı, bu sırça sarayı en güzel haliyle yaşaması, ayakta dimdik durması, taşıdığı kapasitenin farkına varması ve bunu gerçekleştirebilmesi için gereken tüm donanımı sağlayan, hayatının her döneminde yetiştirdiği öğrencisinin yanında desteğinde olan, öğrencisinin öğretmeni olmanın yanında ileriki yaşlarında arkadaşı dostu olan, gecesini gündüzüne katarak büyük bir azimle emek veren sevgili öğretmenlerimiz;
Babamın vefatında Erdek'imde bütün öğretmenlerimi bir araya toplayarak bana destek olan, yanımda olan İlkokul Öğretmenim, Sevim Öğretmenim: 24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun. Gönlünüz de yüzünüz de her daim gülsün! Gücümüz SEVGİMİZ..
KEŞKE ETME - Yurdanur İŞLEYEN
Oturur aklına, pişman doldurur
Adıyla keşmekeş, gönül küstürür
Dilemez, temenni, sözü gezdirir
Tevekkül bil desen, aklı almıyor.
Bırakmaz peşini, bir gölge gibi
Doldurur gözünden, bir kuyu dibi
Sallanır içinde, bir keşke eni
Düşürür aklından, saklı kalmıyor.
Gelince gitmez de, takar derdini
Sözünden vazgeçmez, kırar dizini
Keşkelenir keşke, yorar kalbini
Daralır içinde, paklı kalmıyor.
Bil, temenni dile, iyilik diler
Bil, tevekkül ile rızalık diler
Bil, keşkelik kayıp, isyanı diler
Kalmalı can mülk de, yokla kalmıyor.
GÜNEBAKAN ÇİÇEĞİ TARLASINDA TARİFSİZ YOLCULUK -Özlem Kocabaş Karakurt
Tohum olarak atılıvermiş günebakan çiçekleri, etraflarıdakilerden az haberli ve de çok bilgisiz, zamanla büyümeye başlamışlar. Döngüde, her biri kendince hızında ve de būtūnī oluştururlarken kendince büyümelerinin biraz olduğu bir anda, olay gerçekleşivermiş:
İçlerinden biri, özel olduğunu varsayarak değil de olanı kabullenen vakurca tavırla diğerlerinden daha hızlı büyüdüğünü düşünürmüş. O ki önden gittiğini farz ettiği yolunda, geride kalan günebakan çiçeklerini zaman zaman gözlemleyememiş.
Sonrasında aynı boylarda bir günebakan çiçeği yanaşıvermiş bizimkinin yamacına. Olgun olduğunu sanan günebakan çiçeği, sudan çıkmış balığa dönmüş orada Neler olduğunu anlamak istemiş o şaşkınlıkla Yamacıma yanaşıveren günebakan çiçeğinin boyu boyuma ulaşıverdi de çekirdek taneleri olgun mu acaba diye düşünmüş de ihtimal vermemiş duruma. Hem olgunmuş desek de olgunluğunun doygunluğu ulaşır mıymış onda olana?
Önce bir sormuş, sonra bir de anlatmış... Kendi boyundan konuşunca olan biteni anlayamamış. Sonrasında susarak gözlemlemeyi tercih etmiş... Bir de ne görsün? Yamacına usulca yanaşan günebakan çiçeğinin çekirdekleri ne de olgunmuş öyle. Kendi çekirdeklerinden bile olgun olduğunu görünce şaşkınlığı mahcubiyete evrilmiş böylece. Üstüne üstlük geriden gelen günebakan çiçeğinin, kendi hızından daha hızla büyüyerek kendisine yetiştiğini düşünürken, o günebakan çiçeği nasıl bir hızdaymış ki daha da uzayıp kendini olgun sanan günebakan çiçeğinin boyunu da geçivermiş? Birkaç çekirdek tanesindeki küçük ise sorun edilmezmiş zira benzer durum tüm günebakan çiçeklerinde yaşanılabilecek bir hâl imiş.
Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde yamacına yanaşıverene kıyasla önden yol aldığını düşünürken gözlemi neticesinde düşüncesi alaşağı oluveren bizim günebakan çiçeği özünde iyi bilinirmiş. Huyu suyu iyicene olan bizimki, pirincin taşını ayıklamasının sonrasında kendini pek küçük görmüş.
Önüne geçiveren daha olgun çekirdeklerin sahibi günebakan çiçeğine seslenmiş aşağıdan: "Yolun evveldeki gibi her daim ışığa olsun umarım ki. Yorulabilirsin tabii ki. Az da dinlenmelisin ne de ihtiyaç olur ki... Ancak ardına sakın ola bakmayasın. Ardından gelenleri beklemeyesin. Önüne bakıp büyürsen ardında kalanlardan daha olgun ve verimli günebakan çiçekleriyle buluşabileceksin. Evvel başardığını ben ki yenicene öğrenebilenim. Daha iyisini başaracağını ise pek tabii ki tahmin edebilirim." demiş.
Sen ki benim için özel bir pusula oluverdin. Ben ki daim önüme bakmam gerekirken, ne kadar büyüğüm edasıyla ara ara ardıma bakakalmış ve kendime ait yolu unutuvermişim. El verdin ışığa doğru olan yoluma. Minnettarım sana. Her birimizin ışığa yol alışı birbirimizden farklı olacak zamanda... Küçük Prens in her bir gezegeninden bildiğim olmazlardan uzak, gülüne hissettiği nahiflikte sevgiler sana.
Kasım ayı geldi çattı… - Kızıl Kalem
Belki de yılın en özel ayı Kasım’dır. Ekimden kalan sonbahar renklerini, soğuyan havanın getirdiği içsel huzuru, doğanın ve bence insanın dinginleştiği bir dönemi kucaklar. Kasımın gelişiyle doğa, yavaş yavaş uykuya hazırlanır; günler kısalır, güneş ise adeta ustalıklı bir sanatçı gibi, bir görünüp bir kaybolur.
Sokaklar sessizleşir; kafelerde sıcak içecek kokusu etrafa yayılır. Kasım, aynı zamanda bir duraklamanın, derin bir nefes alıp geçmişi gözden geçirmenin ve yeni hedeflere odaklanmanın zamanıdır. Kimimiz için bu bir hesaplaşma, kimimiz içinse yeni bir sayfanın ilk cümlesidir.
Kasım; aşkın, ayrılıkların, huzurun, dinginliğin, sadeliğin, arınmanın ve belki de sebepsizce gülümsemelerin ayıdır. Hüznün ayı olarak da bilinen Kasım, aslında neye ihtiyacımız varsa onu alır veya verir. Evrene güzel dilekler göndermenin, heybemize bolca mutluluk biriktirmenin tam zamanı.
Ben umutluyum Kasım’dan, gerçekten.
Kasımın sade ve sessiz güzelliğiyle, herkesin bu ayın içselliğinde biraz olsun kendini bulabilmesini diliyorum. Ve bu ayda akreplere dikkat edin diyerek sessizce kabuğuma çekiliyorum.
Ve…
TUAL’in seslendirdiği gibi:
Yine aylardan Kasım,
Sanki sende kaldı bir yarım,
Her nefesim, her anım,
Sanadır canım…
ŞİKAYETİMİZ VAR! - Kerim SUVERMEZ
Tadilat atıkları sokağa bırakılıyor...
Eskişehir’de yıllardır önüne geçilemeyen bir alışkanlık var. Bina içlerinde yapılan tadilatlar sırasında ortaya çıkan molozlar ne yazık ki ya çöp konteynırlarının yanına bırakılıyor, ya da sokak başlarına gece yarısı insanların elinin ayağının çekildiği zamanlarda bırakılıyor. Hâlbuki bu tip atıklar için belediyelerin belirli bir ücret karşılığında çuval taşınmasına aracılık ettiğini biliyoruz. Bir vatandaş olarak bu tip atıkları gördüğümde çok üzülüyorum. Sorumsuzluk olur da bu kadarı da fazla diye düşünürüm. Buradan belediyelere bir önerim var. Çöp konteynırlarının oldukları alanlara bu atıkların toplanması ve teslimi için bir telefon hattı yazmalarıdır. Çünkü bu kadar güzel bir şehirde tip manzaraları görmek insan olarak benim içimi acıtıyor. Vatandaşların moloz atıklarının bilgilendirilmesi konusunda kısa filmler bile hazırlanıp tanıtımları yapılabilir. Bu önerilerimin dikkate alınabileceğini umut ediyorum.