1-Gül Kapısı-Yurdanur İşleyen
Ana gibi yar olmaz, beşikten yâr mezara
Koca dünya çökse de, ocağı sönmez zara
Kol kanadını kırsan, yine de demez yara
Gönlünden Kevser akar, dolsun cennet gül ana.
Ana cennetin adı, kapanmaz gül kapısı
Gönül bahçesi evlat, içinde dinmez nazı
Büyür büyütür aşkla, dinmez sevgiye sazı
Gönlünden Kevser akar, dolsun cennet gül ana.
Sevginin en kutsalı, yegâne yar kapısı
Varı varlığı kuvvet, tükenmez can, canısı
Dünyada tektir yolu, merhamet tek davası
Gönlünden Kevser akar, dolsun cennet gül ana.
Bir çatının huzuru, bir yuvanın direği
Nice çileye sabır, nice kurar otağı
Değmesin gözüne yaş, gülde diken batağı
Gönlünden Kevser akar, dolsun cennet gül ana.
2- Parlayan Güneşim İnci Tanem Erdek'im-Dilek Özfidan
Eskişehir halkının deniz tatili için çokça tercih ettiği, öyle ki Ocaklar Mahallesi'nde bir Es Es kampı bulunan, sokakları prina kokan, iki güzelin mavi ve zeytin yeşilin parladığı memleketim.
15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgal ederek başlattıkları Anadolu macerasının bittiği 18 Eylül 1922 Erdek'imin Kurtuluş Günü.
Aynı zamanda gözümün nuru, ruhumun ışığı, neşem huzurum Güneş Masal'ımın doğum günü. Anneanne olma günüm.
Her zaman gurur duydum bu haliyle ve bu halini koruyan katkı sağlayan yöneticileriyle. Yine Cumhuriyet Meydanında neşe ve tüm coşkusuyla Erdekliler Kurtuluş Bayramımızı kutlamak üzere bir aradalar.
Tatlı bir bayram heyecanı ile başlar hazırlıklar.
Avcılar Kapıdağı'nda ava çıkarlar. Akıncı müfrezeleri misali. Karesi Mebisu Vehbi Bolak Bey, Çakırcalı Mustafa'nın kardeşi Osman'ı,
Edincikli Tatar Hüseyin Efe, Çerpeşli Hakkı Efendi'nin oğlu Rıfat Efe, Altıparmak Nuri Efe, Çerpeşli Osman Efe, Kaymakam İbrahim Ethem Bey, Dr. Numan Bey, Bandırma'da "Son Kurşun Anıtı" civarında şehit edilen 61'inci Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Vecihi Bey, Hücum Taburu Komutanı Binbaşı Süleyman Bey ve tüm şehitlerimizin onuruna domuz avına. Erdek'imin dağlarında, emeğin talancısı domuz avına. Geçit töreninde önce öğrencilerimiz, parlayan gençlerimiz, aydınlık yüzlü güzel çocuklarımız. Ardından kurumlar ve donanımlarıyla güven verirler. Son olarak dernekler. Avcılar Derneği avladığı domuzları sergiler efeler misali. Düşmanı yaşatmaz, ayaklar altına sererler. Her daim parla Güneşim. Tüm neşenle coşkunla parla. Güzel Erdek'imi Türkiye'mi aydınlat, sağlık neşe huzur bereket olsun senin her dokunduğuna.
İnci tanem, memleketim, yosun kokulu Erdek'im Kurtuluş Bayramın kutlu olsun.
İlk göz ağrım, nazar boncuğum, aydınlığım Güneşim, dinlediğim en güzel Masalım; Doğum Günün kutlu olsun can kuşum.
Gönlünüz her daim bayram neşesiyle, yuvanız sevdiklerinizle dolsun.
3- Şikayetimiz var-Fatma Açıkgöz
Şehir Hastanesi’nin etrafı da otopark gibi
Yakın zamanda hiç Şehir Hastanesi’ne gittiniz mi? Ya da yolunuz düştü mü? Eskişehir’de günlük nerede ise 12 Bin 500 civarında hasta ve hasta yakının gittiği Şehir Hastanesi’nin etrafı gerçekten otoparklar ile dolu. Bilmiyorum ama en az Bin- Bin 500 araçlık açık ve kapalı otoparkı olan bu hastanenin etrafındaki yolların üzerine çokça park edilen araçları görünce “Acaba otoparklar yetersiz mi?” Sorusu akla geliyor. Şahsen sanmıyorum. Ancak aceleci vatandaşlar hastane yakınlarına araçlarını bırakarak hastane içine girince buradaki trafikte gerçekten alt üst oluyor. Örneğin Özel İdare’den Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen kompleksin yanındaki bölümle cami arasında kalan yola yapılan parklar sebebiyle toplu taşıma araçlarının sürücüleri de zaman zaman zor anlar yaşıyorlar. Bu konuyla ilgili bir vatandaş olarak gerekli önlemlerin acilen alınmasını ve gerekli denetimlerin yapılmasının yarınlar için iyi bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Umut edelim ki gerekli denetimler en kısa sürede yapılır. Zira yakın gelecekte hastane tam anlamıyla araç parkları ile kuşatılacak.
4- Kendince raksında tohumdan başağa-Özlem Kocabaş Karakurt
Ben bir buğday tohumuyum. Hani şu un olamayan kısımdan olan. Doğru yerde ve doğru zamanda ise oluveren… Çoğu sudan oluşan dünyada, sizlerin çoğuna deniz iyi hissettirirken, ben ve arkadaşlarım ise biraz karasal iklim düşkünü olan.
Anadolu topraklarında yetişebilen ve zaten de ezelden beri Anadolu’da var oluşu bilinen tohumdan buğday başağına istikamette toprakta yolu olan ben. Oradan dünyaya… Dünyayı da en fazla gezen gene ben. Bir de üstüne minicik bir kalbin dünyanın hemen hemen her bir yerinde aynı duyguyu hissettirebilmesi diyorum. Öyle de miniciğim ki nasıl olmuş da koskoca dünyanın, şanına kavuşturulmuş bir zerresiyim böyle diye şaşar da kalırım her dem. Nasıl bir onore olma bu bilir misiniz? Âlemde tüm canlılar içerisinde aklı ile şöhret edinmiş tür olan insan, kelamımın eksik kalacağı onore olma tarifinin pinhanını sizler nasıl çözebileceksiniz ki veyahut da nasıl hissedebileceksiniz ki?
Ah bereketli topraklar Anadolu. Orada bir ben. Ben ki bir zerre. Aklım ermez bu işe. Nasıl bir kıymet verme ki on iki aya üleştirilmiş seneye bir ayın ismini, ben ve arkadaşlarımı hatırlatırcasına ya da başka bir bakış açısıyla hiç unutturmamacasına armağan etmeniz.
Tabii koca ay yetmemiş. Önünü ardını da bana ve arkadaşlarıma ayırıvermişler biraz da. Biz rica etmişiz bunu tabii ki. İstemişiz ki minicik bir tohumdan köklerimiz sağlam mı sağlam olsun. Minicik tohum hâlimize kucak açan toprak ananın kalbinin sıcağının ruhumuza iyi gelen bir sıcaklık derecesi var nihayetinde. Bebecik tohumlar soğukta üşür, sıcakta yanar demişiz. Sözümüze kıymet vermiş ve analık yüreğiyle merhamet etmiş bize toprak. Anadolu’ da farklı farklı diyarlarda ve hatta dünya denilen âlemde, nevi şahsımıza münhasır zamanlarını, minicik tohum hâlimizin ekimine ayırmış koca yüreğinde.
Dilimizi güç anlayan dilerse ilkbaharı ekim bilsin de minicik tohum hâlimin sıcaktan kavruluvereceğini ve kavrulmadan az evvel açlığının da serinlik olduğunu bilsin de aman geçe kalmasın, erkenden saçsın beni toprağa.
Nazlı demeyin sakın ola bana. Nazım pek de yok ki aslında. Çabucak çimlenmeyi iyi bilirim tabii ki de. Ayağa kalkabilmem ise ilkbaharı bulur nihayetinde tıpkı sizler gibi aslında.
Ah ah! Hele bir sapa kalktım mı yavaştan nasıl da beni seversiniz siz öyle. Hele ki yaklaşık olarak ilkbahar yarılanınca zamanında bir de başaklanırım usulca ve pek de şıkça. Yemyeşil bir örtü olduğumuz toprakta birden çok olup görenin gönül gözünüze dolarız. Az biraz da rüzgâr ahenkli dansımızı gözler önüne sergileriz. Siz de bu durumu an fotoğrafçısı yüreğinizle görebilenlerden iseniz dansımıza mest olursunuz mesela.
Ben ki rüzgâra karşı koymam, rüzgârla birlikte hareket ederim. Zora dirayeti öğrenirim. Esnekliğin hâlimdeki dik duruşunun, bendeki çeşit çeşit hallerime de çare olabilmesini dilerim.
Güneş, yeşilden sarının tonlarına boyarken rengimizi yakar bir de her birimizi. Yana yana olgunlaşırım. Dolarım ve taşarım.
Beni gerçekte değil de rüyada görüverseniz bile bereket olur, bolluk yağdırırım sizlere.
Ben ki güneşle yana yana kavrulan…
Ben ki güneş vesilesiyle olgunlaşmaya gayret gösteren…
Ben ki güneşten bereketlenip dolarak taşan…
Bir uyanış hâl ki bende. Varlık’ın tezahürü bende. Ben ki var olan olarak zuhura gelebildiysem lütufla, anlamı derin bir görünümümdür sadece aslında.
Haddimi bilir de büyüdükçe başım önde gezerim âlemde…
Bir de bana iltifat ederler ki: “Başak büyüdükçe boynunu eğer.” diye…
Şükran ve minnet âleme…