İstanbul depreminin büyüklüğünün göz önüne alındığında özellikle Eskişehir gibi, taşıma gücü zayıf olan alüvyal zeminler üzerine kurulu yerleşim alanlarında hissedilmesinin normal olduğunu aktaran Başkan Erayık, “Eskişehir gibi diri faylar üzerinde ve taşıma gücü düşük alüvyal zeminler üzerinde yer alan kentlerin ivedilikle, mikro-bölgeleme ve yerleşime uygunluk haritalarının oluşturulması ve bu haritalara göre kentsel planlamaların yapılması elzemdir” dedi.
DEPREME HAZIR DEĞİLİZ
Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gerekenleri sık sık anlattıklarını aktaran Doğal Kaynaklı Afetler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Volkan Karabacak, ”İlgili konulardaki farkındalık gerek şubemiz tarafından Eskişehir’de sıklıkla gerçekleştirilen bilimsel toplantılarda, gerek İl AFAD Müdürlüğü tarafından ilimizde verilen eğitimler ya da toplantılarda gerekse İç İşleri Bakanlığı tarafından Ulusal bazda gerçekleştirilen (2020'yi Afet Hazırlık Yılı, 2021'i Afet Eğitim Yılı, 2022'yi de Afet Tatbikat Yılı) gerekse de AFAD internet sayfalarında sunulan çok sayıda görsel ve videolarda vatandaşlarımızın erişimine açıktır” ifadelerini kullandı. Yerbilimleri ve afet farkındalığı konularının müfredatta verilmesi gerektiğini belirten Karabacak, “Tüm bunlar ile birlikte, odamızın yerbilimleri ve afet farkındalığı konularının ilk ve orta öğretim müfredatlarında ayrı bir ders olarak yer alması konusunda uzun yıllardan beri verdiği uğraş ve çaba henüz sonuçlanmamıştır” şeklinde konuştu.
OLASI SENARYOLARA HAZIRLANMALIYIZ
İstanbul’da meydana gelebilecek 7 ve üzeri bir depremin Eskişehir yerleşim alanında zayıf zeminler ve fay üzerinde kalan kısmının sarsıntıyı 3 ve 5 arası şiddette hissedebileceğini kaydeden 2’nci Başkan Prof. Dr. Çağlar Özkaymak,” 1999 depreminde de yaşandığı üzere, uygun olmayan üstyapı-zemin etkileşimi sunan alanlarda önemli riskler ortaya çıkabilir. Bu hususta tüm kaynak fayların ayrı ayrı hesaba katılarak, olası senaryoların üretilmesi kent özelinde elzemdir” dedi.
ESKİŞEHİR’DE ACİLEN HAYATA GEÇİRİLMELİ
Başkan Celal Erayık, özellikle fay hatları üzerinde kurulu yerleşim yerleri için erken uyarı sistemlerinin yeterli olmadığını vurgulayarak, günümüz teknolojisiyle depremin tam zamanının öngörülememesine rağmen, deprem oluşturabilecek fayların yerinin net olarak tespit edilebildiğini belirtti. Derin odaklı ve faydan uzaktaki yerleşim alanlarında erken uyarı sistemlerinin belirli bir etki yaratabildiğini ifade eden Erayık, “Ancak Eskişehir gibi fay hatları üzerinde yer alan ve sığ depremlerin görüldüğü alanlarda, bu sistemler halkı uyarmada zamansal olarak yeterli sonuç verememektedir” ifadelerini kullandı. “Depremin ne zaman olacağını gün ve saat bazında tahmin etmek mümkün değil, ancak nerede olacağını öngörebiliyoruz. Bu faylar detaylı şekilde haritalanabiliyor ve deprem üretme potansiyelleri açıkça ortaya konulabiliyor” diyen Erayık, asıl yapılması gerekenin bu tehlike kaynaklarına karşı yapılaşma öncesinde önlem alınması olduğunu vurguladı. Erayık, Eskişehir’de de olduğu gibi birçok kentte yerleşim alanlarının doğrudan fay hatları üzerinde bulunduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı: “Fayın yeri net olarak haritalara işlenmeli ve özelliklerine göre bir önlem alanı tanımlanarak yapılaşmaya kapatılmalıdır. Bu, dünya genelinde de uygulanan ve fay hareketine karşı etkili olan yegâne yöntemdir. Yerel yönetimler ile şehircilik kurumları, rant ve beton lobisinin baskılarına karşı dik durmalı ve bu önlemi Eskişehir’de acilen hayata geçirmelidir.”