Otel yangınında hayatını kaybeden genç kızın babası: “Kızım daha çok gençti” Otel yangınında hayatını kaybeden genç kızın babası: “Kızım daha çok gençti”

Baro Hizmet Binası’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başkan Barış Günaydın, son günlerde farklı siyasal gelişmelerle birlikte hukuka aykırı durumlar yaşandığını gördüklerini söyledi.

“Bireysel değil”

Özellikle Ümit Özdağ’ın tutuklanma sürecinin hukuk devleti ilkesi ve yargının bağımsızlığı konularında toplumsal bir hassasiyeti yeniden gündeme getirdiğini aktaran Günaydın,  “Bir hukukçu olarak, bu sürecin sadece bireysel bir olay olmadığını, aynı zamanda toplum nezdinde adalet algısı için ciddi bir sınav olduğunu düşünüyorum. Çünkü hukuk devleti dediğimizde, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve yargının hiçbir kişi ya da kuruma bağımlı olmadan, adaletle hüküm verdiği bir sistemi ifade ediyoruz” dedi. 

“Tutuklama ceza aracı değildir”

Bu ülkede hukuk devleti ilkesinin sağlıklı işleyebilmesi için yargı süreçlerinin şeffaf, tarafsız ve ölçülülük ilkesine uygun bir şekilde yürütülmesi gerektiğini ifade eden Günaydın,  “Tutuklama dediğimiz uygulama, özgürlüğü doğrudan etkileyen bir tedbirdir ve ceza aracı değil, yalnızca zorunlu hallerde başvurulan bir yöntem olmalıdır. Örneğin, bir kişinin ifadesine başvurulacaksa, gece yarısı gözaltına alınmasını gerektiren bir durumun olup olmadığını değerlendirmek önemlidir. Özellikle siyasal muhalefette olan kişilerin, muhalif kimliklerinden bağımsız olarak, gece yarısı evlerinden alınması ya da özgürlüğü derinden etkileyen tutuklama gibi bir kurumun gerekliliği mutlaka somut bir şekilde ortaya konmalıdır” diye konuştu. 

“Geç gelen adalet, adalet değildir”

Günaydın, sözlerine şöyle devam etti:
“Adalet mekanizmasının, her birey için güvenilir, tarafsız ve ideolojik yapılardan, kişisel hesaplardan bağımsız şekilde işlemesi gerektiğine inanıyorum. Aksi halde, toplumda adalete olan güven sarsılacak ve hukuk devleti ilkesi büyük zarar görecektir. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı, hem anayasamızda hem de tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel maddelerinde yer alan en önemli noktalardır. Devletin bu sorumluluğu yerine getirmesi şarttır. Bu nedenle, adaletin herkes için eşit şekilde sağlanması gerektiğinin ve hukuk devletini zedeleyecek her türlü ortamdan uzak durulması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Özelde Ümit Özdağ açısından değerlendirdiğimizde, tutuklama gerekçelerinin (örneğin, cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve nefrete sevk etme) hukuki açıdan incelenmesi gereken unsurlar içerdiğini görüyoruz. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı gündeme geliyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi ifade özgürlüğünü güvence altına alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi de ifade özgürlüğünü açıkça düzenlemektedir. Demokrasilerde siyasetçilerin eleştiriye açık olması gerektiği de bu bağlamda kabul edilen bir gerçektir. Siyasetçi olmak, kamuoyu önünde olmak anlamına gelir ve bu, yapılanların daha fazla eleştirilebilmesi gerekliliğini beraberinde getirir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da siyasetçilerin eleştiriye daha açık olmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Tutuklama gerekçesi olarak gösterilen durumlarda, bir şiddet çağrısı var mı, kamu güvenliği tehlikeye atıldı mı gibi hususların somut bir şekilde ortaya konması gerekir. Yargılaması devam eden bir süreç olduğu için, tutuklamanın haklılığı ya da haksızlığı hukuki bir süreç gerektiriyor. Ancak eleştiri hakkının ve ifade özgürlüğünün kullanımında, tutuklama gibi ağır bir tedbirin gerekliliği mutlaka somutlaştırılmalıdır. Açıklamada somut bir şiddet çağrısı ya da ölçülebilir bir tehlike var mı? Bu noktalar açıkça ortaya konmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları da bu gereklilikleri düzenlemiştir. Bağımsız ve tarafsız bir yargılama sürecinin yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Hukukun üstünlüğü, üstünlerin hukuku olmamalıdır. Bu durum, toplumsal adalet algısı için kritik bir öneme sahiptir. Yargı süreci başlamış durumda. Mahkeme ne zaman olur, cezalar ne şekilde belirlenir gibi sorular ise, maalesef Türkiye’de öngörülmesi zor bir alan. Bazı durumlarda tutuklamalar jet hızıyla yapılırken, yargı süreçleri yıllarca uzayabiliyor. Bu durum, adil yargılanma hakkını da zedeleyen bir durum. “Geç gelen adalet, adalet değildir” sözünü hatırlatarak, adaletin hızlı ve etkili bir şekilde tesis edilmesi gerektiğini vurgulamak isterim.”

Muhabir: Özge ZAİM