Geçmişte emeklilerin kıdem tazminatı ve desteklerle ev sahibi olabildiğini aktaran Ortatepe, “Emekli olan vatandaş, aldığı kıdem tazminatına komşudan, eşten dosttan destek alarak üzerine biraz borç ekliyor ve bir ev sahibi olabiliyordu. Ya da köyde geçimini tarımdan sağlayan biri yıl boyunca kayısı, arpa, buğday satar, üzerine biraz borçlanır ve bir daireye kavuşurdu. İki kişi çalışıyorsa birinin maaşıyla evin kredisi ödenir diğeriyle geçim sağlanırdı” ifadelerini kullandı.
Bir ailenin yaşayabileceği evlerin ortalama 4 milyon liraya ulaştığını belirten Ortatepe, “Emekli bir vatandaş 1 milyon lira tazminat alıyor, geriye kalan 3 milyon lira için borçlanmak ya da kredi çekmek zorunda kalıyor. Ancak kredi koşulları da oldukça ağır. 1 milyon liralık kredi için bir o kadar da faiz ödeniyor. Üstelik bu kredi taksitlerini herkesin ödeyebilmesi de mümkün değil” ifadelerini kullandı. Konut fiyatlarındaki artışın nedenine de değinen Ortatepe, “Bu durumun sorumlusu ne daire sahibi, ne emlakçı, ne de müteahhittir. Tüm bunlar ekonomik koşulların sonucudur. Pazarda sebze meyve pahalıysa bu inşaattaki işçinin yevmiyesine yansır. O yevmiye artınca demirin, çivinin fiyatı da artar. Her sektör diğerini etkiler. Maliyetler düşmeden konut fiyatları düşmez” şeklinde konuştu. Ortatepe konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Keşke daire fiyatları daha uygun olsa. Keşke herkes kendi evine sahip olabilse. Ama ne yazık ki bugünün şartları buna çok uzak. Allah özellikle dar gelirlinin yardımcısı olsun. Çünkü ev sahibi olmak artık büyük bir lüks haline geldi”