Biz oyunu izledik. İzlemeyenler için biraz oyunu anlatır mısınız? Oyun seyirci ile bütünleşti. Evli olan çiftler bir şey aldı. Bunun yansıması nasıl?
Yunus Günçe: ‘Karı Koca’ işleri benim yazdığım bir oyun. Beraber karı koca oynuyoruz. Kendi evliliğimizden aslında bahsediyoruz. Süreci anlatıyoruz. Nasıl başladık, nasıl ilerliyoruz. Evliğin içinde klişelerde kendi evliliğimizi harmanlıyoruz. Eğlenceli, tempolu, kıvrak mizahının yüksek ve kaliteli olduğunu düşündüğümüz bir iş yapıyoruz. İçimize çok siniyor. Oyun seyirci isteyen bir oyun. Seyirci ile çok iş yapıyoruz. Paslaşıyoruz. Sahnede oyunumuzu oynayıp seyirciden bağımsız şekilde bir iki saat geçmiyor bizim için. Seyirciyi de içine kattığımız bir iki saat olduğunda hakikaten başka bir yere gidiyor iş. O bakımdan da okuyan insanlar, gören insanlar vakit ayırıp gelirlerse, iki taraf için de daha iyi olur gibi geliyor bize.
Işık Selin Günçe: Aslında Yunus her şeyi söyledi. Ama bir kere daha altını çizeyim. Biz oyunu yaptık, provasını yaptık, hazırladık. Çıkıyoruz oynuyoruz. Ne olursa olsun oynuyoruz gibi değil, bu oyunun ve bizim seyircinin katılımına çok ihtiyacımız oluyor. Çünkü eğer seyirci katılım gösterirse bazen inter aktif bir yöne doğru gidiyor. Gitmese de seyircinin varlığı oyunun içinde olması çok önemli. Biz seyirciyi bir şekilde içine alıyoruz. Aslında beraber oynuyoruz. Birlikte oynayınca eğlenceli ve güzel oluyor. Bizi merak eden herkese bizim de ihtiyacımız var.
Eskişehir bizi, biz Eskişehir’i özleyelim
Daha önce de Eskişehir’de bu oyunu sergilediniz. Nasıl reaksiyon aldınız. Eskişehir’in kültür ve sanata bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Y.G: Eskişehir’i her anlamda çok beğeniyoruz. Çok Avrupai tarafları var. Çok genç insan var. Cıvıl cıvıl, gelişime çok açık bir şehir. Seyircisi de güzel. Çok geldik. Yine geliriz ama belki de bir ara vermemiz gerekir. Ayda iki kere filan geliyoruz. Ara vermemiz lazım ki Eskişehir bizi özlesin. Biz de Eskişehir’i özleyelim. Sanki öyle bir şeye ihtiyaç varmış gibi hissettik. Çünkü Eskişehir’i seviyoruz biz ve buradan hep mutlu dönüyoruz ama bazen de böyle yap bozun parçalarından birkaç tanesi eksik olduğunda biz de eksiliyoruz. Biz tüccar değiliz, biz duygulu insanlarız. Duyguları çok yüzeyde insanlarız. Kolay kırılırız. Kırmayız ama kırılırız. Bunu da saklamayız ve utanmayız. Çünkü robot değiliz ve biz kırılmak istemiyoruz. Hayatımızda da bundan kaçınıyoruz. Kendi mutluluğumuz ve huzurumuz bizim için her şeyden önde geliyor. Bunun için Eskişehir seyircisine söyleyebilecek şöyle bir şey geliyor aklıma vakit ayırıp bir daha geldiğimiz de bizimle buluşmak isterlerse hepsinin başımızın üzerinde yeri var. Bu oyunu onlar için yapıyoruz.
I.S.G: Eskişehir’e çok geldim ve oynadım. Bu oyunda da çok oynadık. Her şehre gittiğinizde eğer çok turne yapıyorsanız artık bilirsiniz hangi şehirde seyirci nasıldır. Eskişehir’in seyirci kalitesi yüksektir. Kaliteli ve güzel seyircisi vardır. Şehir olarak da güzeldir. Ben de
Eskişehir’i seviyorum. Enteresan bir şekilde hafif gri geliyor bazen bana Eskişehir. Ankara gibi ama buna rağmen Eskişehir’i sıcak buluyorum, yakın buluyorum kendime.
Çok para kazanmıyoruz!
Sizleri daha çok dizilerden ve filmlerden biliyoruz. Size göre tiyatroyu dizi ve filmlerden ayıran en önemli özellikler nelerdir?
Y.G: Sahnede olmak beş boyutlu bir iş, sahnede olmak daha fazla keyif veriyor. Bu iş hayattan keyif alma biçiminize uygun bir işse, çünkü herkesi tatmin etmeyebilir. Çok para kazanmıyoruz çünkü, Dizi yapsak daha fazla para kazanabilirdik. Ama mutluyuz, keyfimiz yerinde, seviyoruz. Bizim işimiz. Bizim oyunumuz. Kimseden almadık, yazdık oynuyoruz. Sıfırdan oluşturduğumuz bir şey. Daha önce kimse oynamadı. Bizden sonra kimse oynamayacak. Biz varsak var. Biz yoksak yok. Buradaki tatmin çok daha derinlikli çok daha duygusal bağlantıları olan bir tatmin yaşıyoruz. Bizler tiyatro oynayarak geçimini sağlayan insanlarız. Böyle geçiniyoruz. Ve tam bir emek aslında. Tam emekçi diyorlar ya tam emekçiyiz biz. O yüzden de parasını kazanmaya çalışan, İşini düzgün yaparak parasını kazanmaya çalışan herkesle aynı işi yapıyoruz. Onları da çok iyi anlıyoruz. Belki onlar da bir gün bizi anlar. 10 saat yol yaptık. İki buçuk saat oynadık. Aslında mevzu biz de değiliz. Görünenler var, oyuncular çok para kazananlar ünlü olanlar. Bir de ışıkçısı var, sesçisi var, asistanları var. Oyuncu 16 saat çalışıyor. Ama sete ilk gelen ve en son giden hep o teknik ekiptir. Teknik ekip de çok emek veriyor. Asıl işi onlar yapıyor. Onların işi daha zor. O yüzden bizim şimdi yaptığımız işten şikayet etmemiz şımarıklıktan başka bir şey olmaz. İnsanlar para kazanmak için neler yaşıyor. Biz kendimizi mağdur göstermek, kahraman gibi algılatmaya çalışmak istemiyoruz. İşini yapmaya çalışan insanlarız. Bu ülkede para kazanmak, sevdiğin işi yapmak çok zor. Biz kendimizi bu bağlamda şanslı sayıyoruz. Sevdiğimiz işi yapıyoruz bu sayede para kazanıyoruz. Umarım tarih herkese bu şansı verir.
I.S.G: Ben tiyatro ve sinemanın sürekli karşılaştırılmasına karşıyım. İkisinin de kendi içinde kendine özgü keyfi ve hazzı, zorluğu ve kolaylığı var. Yani şöyle bir şey oluyor aslında aşçıya yemek yapmayı seviyorsun ama pasta mı börek mi der gibi. İkisi de yemek aslında ikisiyle de uğraşıyorsun ve yapıyorsun. Dolayısıyla bu karşılaştırma neden var bizim sektörde bilmiyorum ama biz işimizi çok severek yapıyoruz. Karı koca birlikte çalıştığımızda tadından yenmez bir duygu oluyor.
TUĞBA AKTAY