Halk arasında “Şeyh uçmaz mürit uçurur” diye bir deyim söylenir… Tam da buna uygun gelişmeler yaşamaya başladık. Kraldan çok kralcılar devreye girmeye başladı. Adaylar son derece düzeyli, kendilerini ve projelerini anlatan kampanyalar yürütseler de aşağıdan gelen sesler yine ne yazık ki hiçte hoş değil. Bu aslında siyasete bir düzey kazandırmıyor. Bilakis zaten yıpranmış güven erozyonuna uğramış siyaseti bu tip alttan alta yürütülen çirkin kampanyaların daha yıpratacağından insanlar emin olabilir.
Geçtiğimiz akşam uzun süredir görüşme imkanımız olmayan iki arkadaşımla buluşmaya karar verdik. Arkadaşımızın birisi geçmişe dair değerlendirmelerde bulunup anılarımızı tazelerken dedi ki; “Bu buluşmamızda siyaset konuşmayalım!” diğer arkadaşımız da ben de “tamam” dedik. Sonra söz dönüp dolaşıp bir şekilde siyasete geldi. Hani siyaset konuşmayacaktık, hani herhangi bir konuda siyasi yorum yapmayacaktık? Halbuki hayatın kendisi siyaset. Dinledim, sohbet ettik, hasret giderdik ama sonuçta hayatın bir gerçeği olan siyasi gelişmeleri de değerlendirme fırsatı oldu. Sohbetten anladığım kadarı ile merdiven altı çalışmalar çoktan başlamış bile.
Çamur üretme merkezleri, algı operasyonları, bel altı vuruş teknikleri ne varsa kullanılmaya başlanmış. İnsanlar gerçekler ile yüzleşme yerine gerçeklerden kaçış için çok kolay bir yöntem bulmuşlar. “Ben olaylara yerel değil küresel bakıyorum!” sözü her yere çekmeye müsait bir cümle olarak en önemli savunma mekanizması olmuş.
Gördüğümüz kadarı ile daha önce tanık olduğumuz gece yarışı broşürleri, afişleri ve dedikoduları seçim yaklaştıkça daha çok kullanılmaya başlanacak gibi duruyor. Bu yazdıklarımızın tek taraflı olduğunu düşünmeyin sakın. Siyasette “ kazanmak için her yol meşrudur” makyevel bakış açısı ne yazık ki artık iliklerimize kadar işlemiş. Herkes bir yerlerde saf tutma peşinde. Ne olur ne olmaz mantığı ile çalışmalarda, kampanyalarda yer almaktan ziyade görüntü vermekten yana. Çok kapalı değerlendirmeler yapıyorum değil mi? Yahu ben bu kadarını anlatabiliyorum. Dilimin döndüğünce düzeyi düşürmemeye gayret ediyorum.
Demokrasi çok seslilik diye tarif edilir. İktidarın sözü kadar söyleyecek bir sözü olan her siyasi partinin de konuşabildiği bir rejimin adıdır demokrasi. Kirli çamaşırları ortaya serip bundan rant elde etmeyi hedefleyenlere söylenecek bir söz yok. Onlar için sözün bittiği yerdeyiz.
Yahu ve şehrin hepi topu 900 Bin civarında bir nüfusu var. Çok öteden beri Eskişehir’i ben şahsen asla “büyükşehir” olarak görmedim. Tanımlarken hep, “butik şehir” diye anlatmışımdır. Dolayısıyla yarın seçimler biter insanlar tekrar karşı karşıya gelir. İnsanlar ile Hamamyolu’nda karşılaşırsınız, bir restoran da karşılaşırsınız, Adalar, Doktorlar Caddesi’nde denk gelirsiniz. Belki birbirinize selam vermek durumunda kalırsınız. Yüz yüze geldiğinizde başınızı önünüze eğerek geçmek istiyorsanız eğer, sadece kendiniz değil lütfen kraldan çok kralcıları da durdurun. Kralcılar var ya kralcılar bırakın kendilerini, size de bir fayda sağlayacaklarına ben inanmıyorum. Diyorum ki bu sebeple insanların birbirlerine selam verebileceği kadar dillerine, ellerine ve çevrelerine sahip çıkmaları gerekiyor. Sonun da savaşa gitmiyoruz. Seçilecek adayda bu ülkeye uzaydan gelmedi. Bu şehrin çocuklarının bu şehrin insanlarına yapabilecekleri en büyük iyilik karşılıklı “saygı ve sevgi ortamını” muhafaza etmektir. Yunus’un şehrinde, Yunus’un varislerine yakışan da budur…