Önceliğimiz ücret değil ülkemiz

Sayın Yüce öncelikle kendinizden bahseder misiniz, Niyazi Ömür Yüce kimdir? Sendikacılık ile yollarınız nerede kesişti?

Öncelikle 2Eylül Haber ve2Eylül Gazetesi’ne sağlık çalışanlarına gösterdiği ilgi dolayısıyla çok teşekkür ediyorum. Ben Eskişehir’in Beylikova İlçesi’ne bağlı Okçu köyünde dünyaya geldim. İlk ve orta öğretimimi köyde okudum, lise eğitimini Eskişehir’de üniversite eğitimini de Sakarya Üniversitesi’nde tamamladım. Sonrasında da memuriyet hayatına başladım. Şu anda Eskişehir Şehir Hastanesi’nde hemşir olarak çalışma hayatına devam ediyorum. Sendika ile yolum 2018 yılında Kızılay Kan Hizmetleri’nden Sağlık Bakanlığı'na Devlet Hastanesi’ne geçtikten sonra kesişti. Öncesinde zaten sendikal ve siyasal faaliyetleri takip ediyordum. O yüzden sendikalar ile ilgili bir bilgim vardı. Memuriyete başladıktan sonra Türk Sağlık-Sen ile ilgili şöyle bir cümle duymuştum; “Öncelikle ülke ve millet sevgisini ekmek sevdasının önüne koyan bir sendika.” Milli duygularımızda biraz daha yoğun olduğu için tercihimiz Türk Sağlık-Sen’den yana oldu. Sonrasında temsilcilik hayatımız ve akabinde de şube yönetimine geldik.

Türk Sağlık-Sen’in faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz? Üyelerinizden en çok hangi talepler geliyor?

Sendikamız önce çalışanların özlük hakları, ekonomik hakları ile ilgili bir çalışma gerçekleştiriyor. Son dönem de malum enflasyon ortamı sebebiyle alınan maaşlar hiçbir şekilde enflasyonun kaybını karşılamıyor. Örneğin Temmuz’daki zam gelmeden daha enflasyon karşısında eriyip gidiyor. Bunun haricinde de meslek yasaları ile ilgili sıkıntılarımız var. Özellikle ebe ve hemşire arkadaşlarımızın net bir meslek yasası yok. Ebelikte hiçbir meslek kanunu yok. Halen 1928’deki tababet kanununa tabi olarak çalışılmaktadır. Hemşirelik de 1954’ten kalma eskimiş, çağın gereklerinden uzak bir yasa ile çalışmalar yapılmaktadır. Yani üniversitelerde alınan eğitimi bire bir karşılamamaktadır. Bunu araç kullanmak için ehliyet sınavlarını geçip trafiğe çıkarken ehliyetin verilmemesi gibi bir durum diye izah edebiliriz. Bu da mesleki saygınlık, maaş ve özlük haklarımızda kayıp anlamına geliyor. Türkiye’de 2008’den sonra işe başlayanlar diye bir kavram var. 5510 sayılı yasa. Bu 2008’den önce işe başlayanlar ile 2008’den sonra işe başlayanların emekli keseneği ile alakalı bir sıkıntı. Günümüzden örnekleyerek anlatırsak 2008’den önce emekli olan bir kişi 24-25 Bin bandında emekli maaşı alırken, sonra işe başlayan aynı özlük haklarında, aynı eğitime sahip başka bir kişi 12 Bin bandında çünkü aylık yansıtma oranları aşağı yukarı yüzde 30’lara falan düştü. Bu da toplamda alacağımız tazminatın düşmesi ve aynı zamanda alacağımız emekli maaşının düşmesi anlamına geliyor. Bunun yanında tek kalemde maaş talebimiz var. Şu anda sağlık sisteminde 4 ayrı maaş sistemi var. Bunda taban maaş var, ek ödeme var, performans dediğimiz bir sistem var. Burada da emeklimize yansıyan tek kısım maaştan ibaret. Örnek verecek olursak 40 Bin liranın sadece 20 Bin lirası emekliye prime esas kazançken, diğer 20 Bin lira ek gelir olarak gözükmekte bu da sonrasında maddi kayıplara sebep olmaktadır.

Sosyal sendikacılığı önemsiyoruz

Örgütlü olduğunuz işyerlerinde nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Sizce iş barışını tehdit eden uygulamalar oluyor mu?

Örgütlü olduğumuz yerlerde sağlık kurumlarında, adli tıp kurumu, üniversite hastaneleri ve aile sağlığı merkezleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da bize bağlı. Buralardaki 39 meslek branşına yönelik mesleki çalışmalar ve meslek etiğini geliştirici çalışmalar yapıyoruz. Üstüne az önce söylediğimiz ücretlendirme politikasındaki eksiklikleri tespit edip sahayı bilgilendirme, sahadan gelen taleplerimizi de gerek siyasi mercilere, gerekse bakanlık yetkililerine ileterek görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bunun haricinde bir sosyal sendikacılık yönümüz var. Bu sosyal sendikacılığı daha çok yüksek enflasyondan üyelerimizin daha az etkilenmeleri için indirim anlaşmaları, ya da çeşitli organizasyonlar ile çalışanları desteklemek üzerine yürütüyoruz.


İş barışını tehdit eden maalesef son dönemde giderek dozunu arttıran uygulamalar ile de karşı karşıya kalıyoruz. Ülkede her kurumda olduğu gibi siyasetin sağlık tesislerine de etkisi var. Ekonominin başlıca bozulma sebebi memurlara ödenen ücret politikası düşünülerek nöbet ücretlerinin ödenmemesi, az personel çok iş, bakanlığın yeterince kadro açmaması, görevlendirmelerde usule uygun olmayan görevlendirmeler, bunun yanında bazı siyasi erkleri ve sendikaları desteklemek için idarecilerin sahada baskıları var. Bunu örneklendirecek olursak, müdürler, başhekimler ya da rektörlük nezdinde sahada sendikacılık yapılmakta ya da bazı siyasi görüşlere, ideolojilere göre çalışanlara karşı yönetim politikası belirlenmekte bu da büyük sıkıntılara sebep olmaktadır. İsterseniz son dönemde Osmangazi Üniversitesi üzerinden de örnek verebiliriz. Biliyorsunuz son dönemde Osmangazi Üniversitesi tatsız konular üzerinden gündeme geldi. Burada 4 tane idareci arkadaş görev yapıyordu. Osmangazi’nin 1,5 yıldır çözülemeyen icapçı meselesi vardı, icap ev nöbeti diye geçer, ama bunun gayri resmi olarak listelendirip tutturmaya çalıştılar. Listeleri yapmadılar, bunun karşılığında personel ücretlendirmesini alamadı. Biz bununla ilgili bir dava açtık. Davalar da maalesef uzun süreç gerektiriyor. 1 yıl sürdü ve 1 yıl bir hak kaybı oldu personel için. Akabinde davayı kazandık. Sonrasında idareten nöbet listelerinin teslim edilmesini istedik. İdare bunu daha önce düzenli olarak takip etmediği için belli bir sürede bu nöbet listesini çıkartamadı. Toplamı 85-90 civarındaki personelin icap listesini çıkartmak bir günlük iş. Bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen öncesinde bir hazırlıkları olmadığı için çıkartamadılar. Çünkü bu arkadaşlar idarecilikten ziyade sendikal faaliyetlerle ilgilenmeyi tercih ettiler. Personellerin yıllık izin ya da saatlik izin kavramı vardır, çocuğu rahatsızsa iki saatlik, üç saatlik izinler yazılır kamu kurumlarında. Sendika tercihlerine göre izinler verildi ya da verilmedi. Kurum içi görevlendirmeler, eksik olan yere personel takviyesini sendikal tercihlerine göre yaptılar. Kurum içerisindeki hiyerarşiye göre tercihlerde bulundular. Buna benzer faaliyetlerin içine girdiler. Akabinde başhekim bey supervisor dediğimiz bir kavram vardır hastanelerde bu genelde gece nöbetlerinde idare amiri pozisyonda olur. Böyle bir personel ihtiyacı oluyor. Orada bir kişiyi süpervisor olarak atamak istiyor hastane içerisinde. Yanlış hatırlamıyorsam KVC servisi olmak istiyor bir hemşire hanım. Kendisi gayet liyakatli, çalışkan, becerikli, bölümde çalıştığı hocalar tarafından, ekip arkadaşları tarafından sevilen birisi. Ama sendikası farklı olduğu için ve mevcut sendikaya görüş olarak uzak olduğu, o baskıya ve oligarşik yapıya boyun eğmediği için mevcut idare tarafından istenmiyor. Böyle olunca başhekimlik makamı ile Sağlık Bakım Hizmetleri Müdür ve Müdür Yardımcıları arasında bir çatışma başladı. Siz bu kişiyi atarsanız biz buraya imza atmayız, gerekirse istifa ederiz. İstifa etmek ne demek? Türk Devleti'ni iradesiyle, varlığıyla tehdit etmek anlamına gelir. Ama bizim ne kurumlarımız ne Türk Devleti üç tane memurun varlığıyla kurulmadı, onların yokluğuyla da yıkılacak bir kurum değildir. Osmangazi zaten saygın bir üniversitedir. Akabinde başhekim bey orada iradesini sağlam tuttu dedi ki, “Ben bu kişiyi istiyorum!” Ve olay rektörlüğe kadar gitti. Akabinde bu sıkıntıyı nasıl çözdüler? İşin içine yine siyasiler girdi iktidar kanadından bizim aldığımız duyumlar bu yönde. Başhekim yine istediği atamayı yapamadı, başhekimin çalışacağı kişiyi değil siyasetin istediği kişiler oraya geldi. Mevcut üç kişinin istifaları kabul edildi, yerlerine yine aynı şekilde sendikal düzene, siyasi düzene onların değirmene su taşıyacak arkadaşlar atandı. Sağlık çalışanlarına bu tarz baskılar var. Zaten Osmangazi'de 400 civarında hemşire var. Bugün yoğun bakımda 2 hastaya bir hemşire olması gerekirken 4-5 hastaya bir hemşire veriyorsunuz. Cihazlar ile ilgili problem vardı. Yeni gelen başhekimimiz emar cihazını aldı, farklı medikal cihazlardan tedarik yaptı. Bu ekonomik sıkıntı içerisinde yapabilmek istediklerinin bazılarını yaptı. Buna destek olmak yerine siyasilerin ya da sendikaların talebi yönünde yapılanlar hoş olmadı.

Bürokratlar adil ve şeffaf olmalı

Ben bütün bürokraside yönetici arkadaşlardan adil, şeffaf, liyakatli bir tutum sergilemelerini bekliyorum. Onların görevi sendikal ya da siyasi faaliyetlerde bulunmak değil, devlet adına vatandaşa hizmet götürmektir. Sadakatleri ve liyakatleri bağlı bulundukları sendikalara karşı değil devlete karşı olsun. Bir sendika üyesi olabilirler, bizim de üyemiz olan bazı yönetici arkadaşlarımız var. Ama hiç kimse bir serviste ya da onlarla bizim bir tane fotoğrafımızı dahi görmemiştir ve sendikal alanlara girmezler. Sendika onların da özlük haklarında bir kayıp olursa, onlar içinde çalışma yapmak için var. Onlar sendikaya hizmet etmeyecek, sendika onlara hizmet edecek. Vefa borçlarını bence başka şekilde ödesinler. Bakanlıktan ve Cumhurbaşkanlığı’ndan talebimiz Cumhurbaşkanımız Türkiye Yüzyılı gibi hedef koyduysa bunun temelinde adalet olması gerekir. Bunun sağlanması için de yukarıdan aşağıya adaletli, işin ehli olan atamalar yapılmalıdır.

İlker GÖKCE

Kaynak: 2Eylül Haber