Yapılar mühendislerin sorumluluk alanında
Meslek örgütü olarak İnşaat Mühendisleri Odası’nın görev ve sorumlulukları nelerdir?
İnşaat mühendisleri odası inşaat mühendislerinden oluşan, kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. İnşaat mühendisliği mesleğinin halkla, toplumla, kentle iç içe olmasından ötürü meslektaşlarımıza, insanlarımıza, toplumumuza, hemşehrilerimize, kentimize ve büyük ölçekte de ülkemize karşı sorumluluklarımız var. Bunlar meslek eğitiminin nasıl olması gerektiğinden başlayıp meslektaşlarımızın ürettiği meslek ürünlerinin nasıl olması gerektiğine, inşaattaki yeni teknolojilerden yeni teknik gelişmelere kadar uzanan bir yelpazeden başlayıp meslektaşlarımızın iş yerlerindeki sorunlar özellikle ücretli meslektaşlarımızın maaşlarıyla alakalı problemleri, daha sonra şehrimizle alakalı yaşadığımız konutlar, iş yerlerimiz yollar. Su kaynaklarımızı oluşturan göletler, barajlar, bir yerden geçmemize yarayan viyadükler, köprüler, demir yolları, kara yolları aslında hepsi bizim sorumluluğumuza girer. Dünyanın en eski mühendisliği olan inşaat mühendisliğinin sorumluluk alanlarında yer alıyor.
Eskişehir’deki binaların depreme dayanıklılığı konusunda neler söylersiniz?
Ülkemiz bir deprem bölgesi, deprem ülkesiyiz. Geçenlerde hiç deprem olmaz diye düşünülen Konya'da bile deprem oldu. Hatta çok şaşırıldı, nasıl deprem olur diye. Aslında şöyle bir gerçek var. Bizim ülkemizin her bir köşesi deprem bölgesi. Her yerde bir deprem oluyor, olacak veya yanındaki depremden etkilenecek. Eskişehir'de maalesef gelecekte bunun tarihini kimse bilemiyor, öyle bir teknoloji yok, dünya üzerinde bilebilen yok. Ama bir depremden etkilenecek, ama kendi faylarında oluşan bir deprem ama çevre illerde oluşan bir depremden Eskişehir etkilenecek. Burada hep söylenen, bizim de söylediğimiz bir şey var. Aslında deprem insanları öldürmüyor değil mi? Yani deprem olduğunda biz dışarıda parkta olsak aslında hiçbir şey olmuyor. Ama binalarımız depremde yıkılırsa işte o zaman insanlarımız ölüyor. Biz bunu 6 ay önce çok ağır bir şekilde tekrar tecrübe ettik, çok fazla canımızı kaybettik. Çok ağır reçeteler oldu. 1999 depremi yine hatırlanan tarihte en azından çok çarpıcı bir örnek. Eskişehir'de bir depremde binalarımız neden yıkılır mesela? Özellikle mühendislik hizmeti almayan binalar çok riskli Onun dışında bu son depremde bir kez daha önemi ortaya çıktı. Alüvyon zemin diye tabir ettiğimiz, kamuoyunda kötü zemin veya çürük zemin olarak anılan zeminlerin deprem esnasında deprem kuvvetini arttırma özelliği var. Bu zeminlerdeki binalar daha fazla bir deprem kuvvetine tabi oluyorlar. Bunu da Eskişehir'e göre düşünürsek, Eskişehir’in jeolojik olarak çanak şeklinde bir yapısı var. Bunun da şehir merkezi dediğimiz bölge tam ova alüvyon üzerine kurulu. Dolayısıyla buralarda deprem kuvveti biraz daha fazla hissediliyor. Onun dışında özellikle 1999 yılını bir milat kabul ediyoruz. İnşaat Mühendisleri Odası o tarihlerde yaptığı şeyler var. Mesela belediyelerle anlaşma yaparak demir kontrolü yapıyor o zamanki yönetimimiz. Buradan tekrar teşekkür etmiş olalım. C20 beton kullanılırken yine o zaman ki inşaat mühendisleri odası yönetimimiz Eskişehir'de belediyelerle protokol imzalayarak C25 beton kullanılsın deniyor. Eskişehir'de mesela İMO ile başlayan bu demir kontrol işi aslında 2002 yılında yapı denetimlerle hayatımıza girdi. Biz Eskişehir olarak biraz daha erkenden başlamış olduk. 2018 yılında bir deprem yönetmeliği yayınlandı. Minimum beton C25 olacak dendi. Ama Eskişehir’de çok daha eski tarihten beri yine o protokol sayesinde C25 kullanılıyor, bunlar avantajlarımız. Binalarımızın çok yüksek katlı olmaması yine bir avantaj sayılabilir. Çünkü bina kitlesi arttıkça depremin etki ettiği kuvvete tabi olma yani daha büyük kuvvetlere tabi oluyorsunuz. Bunlar avantajlarımız. Bir de dezavantajlarımız var maalesef. 1999’dan önce hazır beton kullanımı yok, yerinde yapılan, dolayısıyla kalitesi düşük bir beton var. Nervürlü demir dediğimiz betonla birlikte çalışmasını sağlayan daha iyi yapışan, tırtıkları olan bir demir çeşidi. 1999’dan önce projelerde nervürlü demir yok, yapı denetim yok, zemin etüdü diye bir şey yok. Dolayısıyla 1999’dan önceki yapılar yerinde karma betonla, düz demirle, düşük beton kalitesiyle yapılmış genel olarak. Bu elbette 1999’dan önceki her bina için mümkün değil, ancak genel olarak konuşabiliriz. Şimdi bunlar hep olumsuzluklar. Mesela İzmir depreminde, Hatay depreminde de söylendi. Bomba kat falan denildi. Altında dükkan olan bizim yumuşak kat diye tabir ettiğimiz kat yüksekliklerindeki ve dolgu duvarlardaki o düzensizlikler Eskişehir'de tabii onlar da yine var. Şimdi bu gözle baktığımız zaman Eskişehir'de ne görüyoruz? Şehir merkezinde özellikle işte Yunus Emre, Sivrihisar, Doktorlar, Kızılcıklı, Sakarya, Atatürk Caddesi gibi ana arterlerimiz üzerinde 1999 öncesi yapılmış alüvyon zemin üzerine yapılmış. Altında yumuşak kat, dükkan bulunan yüksek diyebileceğimiz yapılar mevcut. Bunları birinci risk olarak düşünüyoruz.
Eskişehir'de yıkımların olması kaçınılmaz
Önümüzde Allah korusun bir deprem olduğunda ki Allah korusun diyoruz ama bir yandan da olacak, onu da biliyoruz. Bir deprem olduğunda Eskişehir’de yıkımların olması kaçınılmaz. Bu saydığım caddelere girememe durumuna yol açacak yıkımların olması kaçınılmaz. Ambulansların, itfaiyelerin, iş makinelerinin geçemeyeceği yıkımların olması, çok büyük facia yaşamamız olası. Bir de şöyle bir dezavantajımız var. Mesela büyük bir İstanbul depremi bekleniyor. İstanbul'da olacak depremden bizim de etkilenme ihtimalimiz yüksek. İstanbul'da bir deprem olursa yine Allah korusun diyerek söyleyeyim. Eskişehir'e kaç tane kurtarma ekibi gelebilir? Bütün dünyanın gözü İstanbul'da olacak. Belki de biz burada kaderimize terk edileceğiz. Dolayısıyla bizim bunun için yapmamız gereken şeyler var. Nedir bunlar? Bu binaları dönüştürmek, kentsel dönüşüm. Bugüne kadar 6306 sayılı bir kanunla kentsel dönüşüm ama bugüne kadar dönüştürülebildi mi? Çok dönüştürülemedi. Belediyelerle yaptığımız bir protokol var. Büyükşehir Belediyesi öncülük etti. İki merkez belediyemiz, Odunpazarı ve Tepebaşı da buna katılarak, iki ilçe belediyesi, büyükşehir belediyemiz ve biz İnşaat Mühendisleri Odası olarak yapı stokunun çıkartılmasına yönelik bir protokol imzaladık ve o çalışmalara başladık. 25 Nisan'da 16 kişilik bir mühendis grubu sahaya inerek bina incelemelerine başladılar. Bu grup binaları incelerken bir binaya bakıp da çok kısa sürede bu bina kesinlikle riskli veya kesinlikle sağlam demek imkansız. O işin doğasında da o yok ama gerek de yok. Biz şöyle bir şey yapıyoruz; Eskişehir'de merkezdeki binalar için hangi binalar birbirine göre daha kötüdür, değildir. 6306 sayılı kanun ekinde yer alan metotla yani kanun koyucunun bu yöntemle yapacaksın dediği yöntemle binaları inceliyoruz. Bu binaların sonucunda bir risk haritası çıkacak. Büyük ölçüde tahmin ettiğimiz ölçüde çıkacaktır. O harita bize belki başka şeyler de anlatacaktır. Bu haritadan sonra yerel ve genel idarenin, kanun koyucuların, Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın burada bir arada çok ciddi çözümler üreterek bu konuya yoğunlaşması, ilgilenmesi lazım. Biz bunun o altlık çalışması kısmında yer alıyoruz. İnşallah o çalışma da amacına ulaşacaktır.
Siyasi ajandalar bir tarafa bırakılmalı
Eskişehir’deki kentsel dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz, çözüm önerileriniz neler?
Kentsel dönüşüm 6306 sayılı kanun ile tanımlandı. Çok büyük umutlarla, bizi de çok heyecanlandıran bir yasa şeklinde çıktı. Ama sadece Eskişehir değil aslında Türkiye genelinde çok iyi diyebileceğimiz örnekleri de olmadı. O veya bu sebepten. Bu konuları siyasilere sorduğumuz zaman hep birbirlerini suçlayan taraflar oluyor ama bu çok sıkıntılı bir konu. Çok haksızlık da yapmak istemem. Çünkü değişmesi gereken bir mülkiyet kanunu var. Bir insanın evi var. Ama biz o evin yıkılacağını biliyorsak mesela o kişinin o evde oturma hakkı var mıdır? Diye sorguluyoruz ama mülkiyet kanunu bu tarz sorgulamalara izin vermiyor. Yerel belediyelerin kentsel dönüşüm yapacak bir bütçesi mümkün değil, olamaz. Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın bu işe ayırabilecek ciddi bütçeleri olamıyor. Dolayısıyla da bu şeyler hep bir yerlerde takılıp kalıyor. Şu anda maalesef kentsel dönüşüm işi şöyle gidiyor. Zaten vatandaşın müteahhide vereceği bir ev var. Onu kentsel dönüşüme sokuyoruz, riskli yapı ilan ediyor. Bakanlıktan bir yardım alıyor. Ama o yardımı bakanlık yapmasa da o evi aslında müteahhide verecekti. Orada sanki kaynaklar çok amacına gidemiyor. Ama daha büyük ölçekte kentsel dönüşüm yapılması gereken alanların planlanması ve dönüştürülmesi gerekiyor. Burada da bütün siyasilerin o siyasi ajandalarını bir kenara bırakması gerekiyor. Şehir için, insanlık için bu can meselesi bu işin siyaseti olmaz. O ajandalarını bir tarafa bırakıp beraber hareket etmeleri gerekiyor. İşin manevi boyutu yani insan hayatını her şeyden çok daha değerli. Onun zaten tartışılacak bir tarafı yok. Ama maddi tarafına bakacak olursak. 6 ay önce yaşadığımız depremin maddi zararı nedir? Ki bunu o zaman ki sayın bakan açıkladı. Bizde de 100 milyar TL gibi bir zarardan bahsedildi. Ama bir depremden önce biz o parayı harcasaydık hem canlarımızı kaybetmezdik hem de oradaki illerden çok daha fazlasını dönüştürürdük. Biz de biliyoruz ki Eskişehir'de bir deprem olacak. Bu depremden sonra yine çok büyük milyarlar harcanacak. O zaman biz depremden önce çok daha küçük bütçelerle bu işi halledebiliriz. Ama bu işi halledebilmek için yerelinden geneline yani en alttaki memurdan bakana kadar, belediye başkanından, mahalle muhtarına kadar herkesin bir araya gelip bu işi çözmek istemesi ve bu uğurda çalışması gerekiyor. Biraz önce bahsettiğim protokolle şu an çözüm olabilecek bir çalışmanın alt yapısını hazırlıyoruz. O çalışmalar bittikten sonra belediyede kentsel dönüşüm strateji planı hazırlanması gerekiyor, onu da hazırlayacak. Daha sonra Eskişehir'in o plana sahip çıkması, arkasında durması lazım. Eskişehir'den kastım, tüm milletvekilleri bugüne kadar bizim çıkarttığımız tüm siyasilerin aktif veya emekli olmuş. Hepsinin bir araya gelerek bu işi kovalaması ve yapması gerekiyor.
2Eylül Haber