Eskişehir Teknik Üniversitesi olarak uluslararası alanda çok önemli bir projeye başladınız. Bu proje hakkında bilgi verebilir misiniz?

Afetlere Karşı Dirençli ve Sürdürülebilir Kentler projesinin çıkış noktalarından biri Kahramanmaraş'taki deprem. Gerçekten hepimizin yürekleri orada, o deprem bize şunu gösterdi aslında: Biz ne yaparsak yapalım, afet öncesine yeteri kadar hazırlıklı olmazsak, afet sonrasındaki müdahalelerde insanlara destek vermek anlamında yeterli katkıyı sağlamamız mümkün değildir. Yani deprem, aslında bize çok şey öğretti. Marmara depremi de bunu göstermişti. Biz ne kadar kendimizi afet sonrasında arama kurtarma çalışmalarına yönelik olarak güçlendirsekde, afet öncesinde yeterli hazırlığımız yoksa, elimizden bir şey gelmez. Çünkü yıkım, çok büyük ve tüm yapıları etkileyen bir durum oluşturuyor. Bizim yapmamız gereken, aslında afetlere sadece deprem değil, tüm afetlere karşı hazırlıklı olmamız. 21. yüzyılda sadece deprem değil, iklim değişiklikleri de önemli bir tehdit. Afetler her geçen gün artıyor. Gündelik hayatımızda, afetlerin sıklığı artıyor, etkileri büyüyor, insan sayısı artıyor, maddi kayıplar artıyor, bu artış sürekli devam ediyor. Bu yüzden bizim temel motivasyon kaynağımız, bizi çok üzen Kahramanmaraş depremleri oldu. Çünkü dediğim gibi, eğer depreme ve afetlere yeteri kadar hazırlıklı değilsek, ne yaparsak yapalım, insanları hayata bağlamak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle biz de ne yapalım dedik? Olabildiğince güçlü bir ağ kurarak, gezegenimizi ve onu oluşturan sistemlere meydan okumak yerine, bu sistemlerle uyum sağlamanın yolunu bulalım. Bu fikir üzerine oturduk. Biz genel olarak ne yapıyoruz? Atalarımızın yaptığı tersine, gezegenimizi ve gezegenimizi oluşturan yaşam çevresindeki sistemleri anlamadan yerleşim yerleri kuruyoruz. Bu, aslında gezegenimize ve onu oluşturan sistemlere karşı bir isyan gibi. Başkaldırmak yerine, uyumlu olmayı öğrenmeye çalışmalıyız. Biz, afetlere karşı daha az etkilenecek yerlerde yerleşim yapabilirsek, o zaman süreç çok daha güçlü ve dirençli başlamış olur. Bir hata daha yapmamış oluruz. Bu şekilde, gezegenimizi ve çevremizdeki sistemleri anlayarak, uyumlu şekilde yerleşim yapabiliriz. O zaman sürece daha güçlü bir şekilde başlarız. Çünkü o zaman çevreyi tehdit etmeyiz ve çevre de bizi tehdit etmez. Aslında işin sırrı budur.

Eskişehir'de eğitim ve sağlık işbirliği protokolü imzalandı Eskişehir'de eğitim ve sağlık işbirliği protokolü imzalandı

B2164Bc9 8A38 47C3 B2F0 D7043C2F0B80

GEZEGENİ VE SİSTEMLERİ ANLAMALIYIZ

Projemizin arka planındaki ana motivasyon şudur: Ne yapalım ki çevreyi tehdit etmeyelim ve çevre de bize afetlerle zarar vermesin. Atalarımız, bunu zaten yapmışlardır. Örneğin, Eskişehir’e bakarsanız, ya da Anadolu’nun diğer bölgelerine. Atalarımız yamaçlara yerleşmişler. Çünkü çevreyi korumak adına değil, aslında kendilerini çevreden gelecek zararlardan korumak için yapmışlar. Aşağıdaki risklerden korunmak için, örneğin; fırtınadan, hayvanlardan, sıcaklıktan ya da soğuktan. Kendilerini tehditlerden korumak için, yerleşim yerlerini stratejik olarak seçmişler. Eskişehir'de de bu şekilde yapılmış. Odunpazarı bölgesindeki tarihi yerleşimler, yamaçlara yerleşmiş. Böylece, aslında çevreyi de düşünmüşler. Çünkü bu şekilde yerleşerek, doğrudan çevreye zarar vermemişler. Ama biz ne yaptık? Hatalar yaptık. Biz çevreyi tehdit ettik. Alüvyon topraklar, güvensiz zeminler ve inşaatlar, çevreyi tehdit etmeye başlamış. Tarım toprakları zarar görmüş. Biz en değerli hazinemiz olan tarım topraklarını kentlere teslim etmişiz. Şimdi, çevreyi tehdit ettiğimiz için çevre de bizi tehdit etmeye başlamış. Bu anlayışla, Muammer Hoca'nın güzel bir lafı var: "Depremin olmamasını dilemek, yağmurun yağmamasını dilemek kadar mantıksız bir şeydir." Depremler olacak. Önemli olan, gezegenimizi ve onu oluşturan sistemleri anlamak. Eğer bu sistemleri anlar ve bu sistemlere uygun şekilde hareket edersek, çevre bize tehdit olmayacak. Çünkü çevreyi tehdit etmediğimiz takdirde, afetlerden korunmuş oluruz. Diğer taraftan, tarım topraklarına zarar vermeyiz, ormanlarımızı tahrip etmeyiz, su havzalarını koruruz. Çevreye zarar verdiğimizde, doğrudan insanlık olarak bizler zarar görüyoruz. Projemiz de burada başlıyor. Bizim projemiz, ekolojik planlama ve tasarım anlayışını afet yönetimi için bir çerçeve haline getirmeyi hedefliyor. Bu anlamda, 22 ülkeden 22 partnerden oluşan bir ekip olarak, bu sürecin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair eğitim materyalleri hazırlayacağız. Ama bunu yaparken, önce dünyadaki ihtiyaçları belirleyeceğiz. İhtiyaç analizi yapacağız. Sonra bu analizlere dayanarak bir müfredat oluşturacağız. Bu müfredata bağlı olarak eğitim materyalleri hazırlayacağız.

60795A90 0969 4360 9Cde D97863B5809B

BİLİM HAYATA DOKUNMALIDIR

Bizim sistemimiz, yapay zeka destekli olarak sizin ihtiyaçlarınıza göre size yönlendirmelerde bulunacak. Projenin bir ayağında bu yer alıyor. İkinci ayağında ise, projeyi daha yaygın hale getirebilmek için bir eğitim ağı kurma fikri var. Amacımız sadece Türkiye'ye yardımcı olmak değil, tüm dünyadaki kırılgan toplumların daha sürdürülebilir ve dirençli hale gelmesine katkı sağlamak. Bu yaklaşımın arka planında, gezegenimizi ve onu oluşturan sistemleri anlayarak, uyumlu yerleşimler yapmayı öğreten bir metodoloji geliştirmeyi hedefliyoruz. Bütün dünyaya yayılan bir eğitim modülü ve eğitim materyalleri oluşturmayı amaçlıyoruz. Ana motivasyonumuz, giderek artan afetler ve afetlere karşı daha kırılgan hale gelen toplumlar. Bunun sonucunda daha fakirleşen toplumlar, daha fakirleşen ülkeler ve sürekli sorunlarla boğuşan bir dünya yerine, daha güvenli, daha yaşanabilir, daha sürdürülebilir ve dirençli bir dünya yaratmak. Bu hayali 30 yıldır sürdürüyoruz. İnşallah bu yıl da sonuca ulaşacağız. Bu projede, hep şunu diliyorum: Projeyi başarıyla bitirmeyi değil, projenin dünya insanları için yararlı olacak çıktılara ulaşmasını diliyorum. Çünkü bilim, hayata dokunmalıdır. Bilimin amacı da bu değil mi? Eğer bilim, insan hayatına dokunmuyorsa, özellikle uygulamalı bilimler için söylüyorum, o zaman eksik kalır. Benim için, alınan bilimsel puanlardan çok daha değerli olan bir şey var: Kaç kişinin hayatını olumlu yönde değiştirebileceğim. Önemli olan, yaptığım bilimle kaç kişinin hayatını olumlu etkileyebildiğim ve onların hayatlarını değiştirebilmemdir.

Bu proje için, Avrupa Birliği fonlarından 1 milyon 800 bin Euro'luk bir destek aldınız. Bu sizin için ne anlama geliyor? Uluslararası projenin lansmanından sonra sürdürülebilirlik anlamında ne gibi geri dönüşler aldınız, gelecek için hedefleriniz neler? Ayrıca bu projenin hedefi kişiler mi kurumlar mı?

Aldığımız destek insanlara daha çok dokunabilmek ve yaygınlaştırma faaliyetlerini yapabilmek için daha fazla fon demek, bu sayede biz ne yapabileceğiz? Aslında her Euro, her sent çok değerli. Umarım Avrupa Birliği fonlarından aldığımız her bir Euro, her bir sent, her bir insanın hayatına dokunur. O zaman ne olur biliyor musunuz? Bir milyon 800 bin Euro'ya, 180 milyon insanın hayatına dokunmuş oluruz. Her bir Euro'nun, her bir sentin bizim için anlamı bu. Daha çok insanın hayatına dokunabilmek, daha çok insanın hayatını iyileştirmek için çaba sarf etmek.

GENİŞ BİR KİTLEYE ULAŞTIK

Çok olumlu geri dönüşler aldık, çok iyi hazırlandık. Bir kere, açılış gecesine çok iyi hazırlandık. Özellikle gezegeni anlamak adına dünyada önemli isimlerden bir tanesi, coğrafi bilgi sistemleri (CBS) konusunda önemli bir figür olan, gezegenimizi ve gezegenimizi oluşturan sistemleri anlamak adına kullanılan teknolojik çözümlerin babası sayılan Jack Dangermond katılamadı, ancak bizim için video mesaj gönderdi, bu çok anlamlıydı, bence çok güçlü bir şeydi. Diğer taraftan, ekolojik planlama ve tasarımın dünyada yaygınlaşması anlamında, uluslararası bir örgüt olan ve dünyadaki tüm peyzaj mimarlarını kapsayan IFLA'nın başkanı katıldı. Yeni Zelanda'da gece yarısı olmasına rağmen sağ olsun, kırmadı ve canlı olarak katıldı. Ayrıca 3 rektör yardımcısı da katıldı: Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İstanbul Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı. Onların hepsi ayrı ayrı konuşmalar yaptı. Dolayısıyla, çok geniş bir kitleye ulaştık. Aslında çok sayıda kişiyle temas etmiş olduk. Bir sürü kişiye dokunma şansımız oldu. Yeterli mi? Hayır, daha çok kişiye ulaşmak isterim. Dünyadaki kırılgan toplumları düşündüğünüzde, afetlerden ve küresel iklim değişikliklerinden etkilenecek o kadar çok kişi var ki, her geçen gün bu sayı artıyor.

392D4Fdc A8E5 4E5A 86B3 61450C02466E

KURUMLAR KİŞİLERİ ETKİLİYOR

Hepsi, hem kişiler hem de kurumlar. Aslında kurumların yaptığı eylemler, kişilerin hayatını değiştiriyor. Üniversitelerin verdiği eğitimler neticesinde yetişen profesyoneller, profesyonel meslek örgütlerinin bu fikri dünyada yaygınlaştırması ve meslektaşları arasında ortaya çıkacak etki ile sonuç itibarıyla neyi etkileyecek? Dünyada yaşayan her bir bireyi etkileyecek. Onların yaptığı eylemler neticesinde, dönüp dolaşıp bizim toplumumuzun daha iyi, daha müreffeh ve daha sürdürülebilir, dirençli hale gelmesine katkı sağlıyor olacak.

TÜRKİYE’DE İYİ BİR KONUMDAYIZ

Eskişehir Teknik Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü tam olarak ne yapıyor?

Aslında enstitü tam olarak benim yaptığım şeyi yapmaya çalışıyor. 1993 yılında kurulan bu enstitü, gezegeni ve gezegeni oluşturan sistemleri anlayarak, daha uyumlu insan yerleşimlerinin nasıl yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yapıyor. Bu projeyi de sadece ulusal, bölgesel ya da kent ölçeğinde değil, dünya ölçeğinde de faydalı bilgi haline getirmeyi hedefliyoruz. Yaptığımız iş, genellikle ileri teknolojilerden faydalanarak, uzaktan algılama teknolojileri, jeofizik yöntemleri, coğrafi bilgi sistemleri gibi teknolojilerle gezegenimizi ve yer yüzeyini anlamaya yönelik çalışmalar yapmaktır. İnsanların yerleşim alanlarını tehdit etmeyecek şekilde yapılandırılmasını ya da yerleşim yerlerinin, tehditlerden uzak seçilmesini sağlıyoruz. Türkiye’de de oldukça iyi bir konumdayız. Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü, bu bölgenin sismik verilerini hem ulusal hem de uluslararası alanda sunuyor. Türkiye’deki en yaygın istasyon alanını işleten 3 kurumdan biriyiz. Çok iyi bir altyapımız, çok iyi bir insan kaynağımız ve lisansüstü eğitimde çok sayıda öğrencimiz var.

E656Bdf7 28B8 4B74 81E2 9Cc67Fb3112A

GEZEGENİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ

Kentleşme, afet yönetimi, yer bilimleri, uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri programları dahil olmak üzere toplamda 7 programın koordinasyonunu sağlıyoruz. Hocalarımız, bu programlarda eğitim veriyor ve çok sayıda öğrenci yetiştiriyoruz. Geçmiş dönemde, özellikle deprem mühendisliği konusunda ulusal mevzuata büyük katkılar sağladık. Diğer taraftan, uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri ile ilgili ulusal mevzuata da önemli katkılarda bulunduk. Birçok ulusal projeye dahil olduk. Sonuç olarak, Uzay Bilimleri Enstitüsü olarak, bir yandan uzaya da bakıyoruz. Örneğin, gözlem istasyonumuz var ama daha çok biz uzaydan yere bakıp, gezegenimizi anlamaya çalışıyoruz. Bir hekim nasıl MR görüntüsüne bakarak bir hastalığı tespit etmeye çalışıyorsa, biz de uzaktan algılama teknolojileri ile gezegenimizdeki sorunları anlamaya ve çözüm bulmaya çalışıyoruz. Örneğin, yer altındaki durumları tespit etmek için jeofizik yöntemlerle yer altındaki olayları analiz ediyoruz. Ayrıca, sismik yöntemlerle fay hatlarını tespit edip, riskli bölgeleri belirlemeye çalışıyoruz. Projenin çıkış noktası, 32 yıldır yaptığımız şeyle tamamen örtüşüyor. Ancak bugüne kadar ağırlıklı olarak lokal ölçekte çalışmalar yaptık. Şimdi ise uluslararası bir ağ oluşturarak, 32 yıllık birikimimizi dünyaya aktarmayı hedefliyoruz.


 


 

Kaynak: 2Eylül Haber