Rehavete kapılmamalıyız

Sayın başkanım öncelikle Eskişehir'deki yapı stoku ile ilgili yaptığınız tarama sonuçları hakkında bilgi verir misiniz?

Eskişehir’deki yapı stokunun ortaya çıkması adına bir çalışma yapılması gerekiyordu. Sizin de bildiğiniz gibi başlayıp devam eden bir çalışmamız var. Büyükşehir Belediyesi ve Odunpazarı, Tepebaşı ilçe belediyelerimizle imzaladığımız protokol dâhilinde bu çalışmaları devam ettiriyoruz. Bu kapsamda 30 bin civarı bina incelendi. Şu an binalarda incelemeler devam ediyor, bunlar da tamamlandığında biz buna ikinci etap adını veriyoruz Eskişehir’de 50 bin bina incelenmiş olacak. Ortaya yapı stokuyla ilgili en hızlı değerlendirme metodu olan 6306 sayılı kanun ekindeki yönteme göre bir sonucu ortaya koymuş olacağız. Yapı stokunu çıkarmak çok önemli ama bundan daha önemli bir şey var ki aslında en önemli şey o. Bu yapı stokunu çıkardıktan sonra bu yapı stoku ile ilgili ne yapabileceğimiz. Eskişehir’de diğer illere göre sevinmemiz gereken, rahat etmemiz gereken birçok özelliğimiz var. İnşaat kalitemiz diğer illere göre daha iyi bunu çok rahat söyleyebiliriz. Deprem riskimiz, beklediğimiz deprem kuvvetleri daha düşük. Ama bir yandan da rehavete kapılmamamız gerekir. Bir deprem olduğu zaman ciddi yıkımlarla karşılaşacağımızı, ciddi sayıda insanımızı kaybedeceğimizi bildiğimiz bir tablo da var. Bu genelde nerede yoğunlaşıyor dersek ki yaptığımız çalışmalar da bu doğrultuda şunları söyleyebiliriz. Bugün şehir merkezi olarak adlandırdığımız bu ovanın tabanında yer alan şehir merkezimiz alüvyon zemin üzerine kurulu. Bu alüvyon zemin de deprem dalgalarının şiddetini daha da arttıran, binanın daha büyük bir deprem hissetmesine yol açan bir özelliğe sahip. Eski yapılarımız bulunuyor. 99 öncesi yapılarla 99 sonrası yapılar arasında deprem dayanıklılığı açısından çok ciddi fark var. Eski binalar da bu çok göz önüne alınmadan projelendirildiği için yüksek katlı altında dükkân olan 99 öncesi yapılmış bir de bunlar zayıf zeminde oturuyorlarsa en riskli binalar olarak karşımıza çıkıyor. Eskişehir’de de maalesef şehir merkezinde bu özelliklerin hepsi üst üste çakışıyor. Alüvyon bir zemin var, yüksek katlı binalar var, altında dükkân var ve 99 öncesi yapılmış. Buralar nereler Kızılcıklı, İsmet İnönü, Sivrihisar, Yunus Emre, Atatürk Caddesi gibi caddeler. Bizim aslında şehrimizin hem ana arterlerini oluşturan hem de şehrin merkezinde yer alan caddeler. Bu caddelerde yer alan binalarda maalesef bir deprem olması durumunda ciddi yıkımlar olabileceğini ön görüyoruz. Öte yandan bu caddelerde sadece 1-2 binanın bile yıkılıp caddeleri kapatması demek bizim olağanüstü hal dediğimiz durumda şehir içinde bir yerden bir yere ulaşmamızın mümkün olmayacağını bilmeliyiz. Dolayısıyla buralarda vakit kaybetmeden çok ciddi önlemler almamız gerekiyor. Bunun da tek bir yolu var zaten. Kentsel dönüşümle buraları yenilemek.

Ekonomiyi çökerten şey deprem

Eskişehir'de seçim döneminde tartışılan kentsel dönüşüm ile ilgili olarak bir değerlendirme yapacak olursanız bu konuda neler söylemek istersiniz?

Seçim döneminde tartışılan kentsel dönüşüm aslında Eskişehir bu seçimi önceki seçimlere göre daha heyecanlı seçim yaşadı bu dönem. Biz de bunu çok yakından takip ettik. Seçim döneminde kentsel dönüşüm ve birkaç başlık üzerinden yürütüldü çalışmalar. Orada tartışmaların merkezinin çok yanlış olduğunu düşünüyoruz. Siyasi zamanlarda konuşmayı çok doğru bulmuyoruz. Anlamsız oluyor. Şimdi orada herkesin bir siyasi ajandası varken doğruculuk yapmaya çalışmanın hem bir faydası olmuyor hem de sanki siyasi bir tarafmışız havası vereceğinden biraz imtina ediyoruz. Kentsel dönüşümü de biraz ayırmak lazım. Mesela Küçük Sanayi’nin kaldırılması bir kentsel dönüşüm müdür Eskişehir’de. Evet, Küçük Sanayi’nin kalkması gerekiyor, insanlar şu an orada tuvaleti bile olmayan dükkânlarda çalışıyorlar. Bugün bir işyeri dediğiniz şey evinizden fazla zaman geçirdiğiniz bir yer. Böyle bir alanın tabii ki dönüşmesi gerekiyor. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Ama Küçük Sanayi’yi dönüştürmenin şehrin depreme dayanırlığı açısından çok fazla bir getirisi yoktur. Bunun dışında Gündoğdu Bölgesi var. Büyükşehir Belediyesi geçen bir tanıtımında duyurdu. Gündoğdu Bölgesi de yine aynı şekilde mutlaka dönüşmesi lazım. Orada çevreyolunun kenarında çok atıl kalmış bir mahalle var. O mahallede yıllardır o insanların bir sürü sorunu var. Yapılacak dendi yapılmadı, oradaki insanlar sıkıntı yaşadılar. Mutlaka dönüşmesi lazım ama Gündoğdu Mahallesi’nde bir deprem sorunu yok. Eskişehir’de diğer taraflar dururken Gündoğdu’da iki katlı sağlam zemine oturan binalar deprem açısından riskli diyelim. Onun yanı sıra Odunpazarı’nda Huzur Mahallesi’nin dönüşmesi gerekiyor. Burası depremle alakası çok fazla olmayan yer. Ama dolaylı yoldan tabii ki. Bizim asıl odaklanmamız gereken kentsel dönüşüm, deprem olduğu zaman yıkılacak binaların olduğu ve bu yıkılacak binaların deprem kurtarma faaliyetlerine bile engel olacak olan alanlar. Öte yandan bugün Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikaların incelenip, depreme dayanıksız olanların dayanıklı hale getirilmesi çalışmaları da yapılması gerekenler arasındadır. Çünkü bir deprem oldu, ertesi gün sizin sanayiniz çalışmıyorsa, ne üreteceksiniz. İnsanlar nerede çalışacak. Bu da ekonomiyi çökerten bir şey.

Japonya’da başka Türkiye’de başka

Mesele bugün Japonya’da ya da gelişmiş ülkelerde depremde artık şunlar konuşuluyor, deprem esnasında siz bu televizyonu buraya koydunuz ama depremde bu televizyon düşer de birini yaralarsa. Biz de bir gün inşallah o günlere geliriz ama bizim şu an konuştuğumuz konu depremde bina yıkılır ölürsek. Biz daha oradayız, bunu da bilip çalışmalarımıza ona göre odaklanmamız lazım. Onun için biz kentsel dönüşüm dendiği zaman konunun bu yıkılacak binalar üzerine odaklanmasını istiyoruz. Kolay bir iş değil. Bunu söylemek evet çok kolay ama bugün bu ekonomik ortamda bunu yapmak tabii ki hiç kolay değil. Yapılması için bazı adımlar atılması gerekiyor. En büyüğü Yapı Stok’u protokolüdür. Bu devam ediyor, belediye kentsel dönüşüm strateji belgesini alacak. Ayşe Başkan’ı bürokratlık döneminden tanıyoruz. Bu protokole önem veren biri de. Şunu biliyoruz depreme dayanıklı bir şehir için kararlı olduğunu ve bu konuda bilgi sahibi olduğunu, önemsediğini biliyoruz ama belediye kaynakları ile olabilecek bir iş değil zaten bu. Kaldı ki bizim öyle bir beklentimiz de yok. Biz belediyelerin kalkıp da şehri yenilemesini beklemiyoruz. Aynı şekilde TOKİ’nin de gelip bu binaları yıkıp neden böyle bir şey olsun. Bizim şehrimiz Eskişehirli müteahhitler tarafından yenilensin. Ama biz Eskişehirli müteahhi tler tarafından bu şehrin yenilenebilmesi için bazı avantajlar yaratalım.

Son günlerde Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür'ün aralarında Eskişehir'in de olduğu 17 kenti uyardığı açıklamalar hakkında ne söylersiniz?

Naci Görür elbette Türkiye’de çok değerli bir bilim insanı. Ama bu tarz açıklamalar bize biraz konuyu saptırmak gibi geliyor. Naci Görür diyor ki aralarında Eskişehir’in de olduğu 17 kenti uyarıyor. Bu artık Türkiye’de anlamsız. Biz 99’dan beri bu konuları konuşuyoruz ve artık halk da bunu anladı. Bu konular anlamsız konular. Biz hep şunu konuşuyoruz, fay nereden geçiyor. Fayın nereden geçtiği bizi neden ilgilendiriyor. Bu çok yanlış. MTA bir harita yapmış, orada evin altından fay geçiyor diyor. O çizgi bir kere o hassasiyette bir çizgi değil. Deprem bölgesinde de bakıyor mesela sağlam zemindeki binalar daha az hasar almışlar, tabi yeni teknoloji ve yeni yönetmeliklerle yaparsanız zayıf zemindeki bir binanın da yıkılmamasını bekliyoruz. Niye zayıf zeminde de zemin iyileştirme yapılıyor. Ona göre önlem alınıyor ama bunu yaparken şunu da bilmek lazım. Şimdi siz zayıf zeminde bir bina yapıyorsanız bunun zemin iyileştirmesine ekstra ciddi paralar harcayacaksınız. O zaman demek ki bu zayıf zemini imara açmayacaksınız bizim paramız çöp değil. Açıyorken mümkünse sağlam zeminli imara açacaksınız. Aslında hiç mühendisliğe gerek yok. Fayın nereden geçtiğinin çok bir önemi yok. Depremin nerede olduğunun da bir önemi yok. İstanbul depremi olursa Eskişehir’de kaç tane yıkım olur. Bir de düşünebiliyor musunuz İstanbul’un o kadar yıkıldığı bir durumda Eskişehir kimsenin aklına gelmez. Önemli olan bunu bilip eyleme geçmek. Dolayısıyla bizim artık bunları bırakıp kendi işimize odaklanmamız lazım. Herkesin işini düzgün yapması lazım. Yeni binalarımızı o kadar güzel yapacağız ki depremde yeni binalarımızın yıkılmaması lazım artık. Çok büyük bir deprem oldu, asrın felaketi diyoruz. Arka arkaya üç tane çok büyük deprem oldu. Yıkılmayan binalar var orada. Demek ki biz bu işi biliyoruz. Bu kadar arka arkaya büyük depremler olduğu halde yıkılmayan binalar gibi bütün binalarımızı yaparsak bizim iş bitti zaten. Dolayısıyla bizim inşaat teknolojisinde bilgi eksikliğimiz yok. Bizim sadece bir şey olmazcılık anlayışımız var. Toplumun bütün konuları ile alakalı. Bunu arabaya bindiğimiz zaman emniyet kemerini takmaya gerek yok diye düşünürken de bir şey olmaz diyoruz, hızlı giderken de bir şey olmaz diyoruz. İnşaat yaparken de bir şey olmaz diyoruz ama bir şey oluyor. O anlayıştan vazgeçmemiz lazım. Yeni binalarımızı o yıkılmayan binalar gibi yapmamız gerekiyor. Ama bir an önce de bu eski binalarımızı yenilememiz gerekiyor.

TUĞBA AKTAY

Kaynak: Tuğba Aktay